Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) seçim bildirgesini irdelemeyi birkaç gün daha sürdüreceğim gibi görünüyor.
‘’HDP'nin öngördüğü anayasa; eşit yurttaşlık temelinde din, inanç ve vicdan özgürlüğü ile ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, bütün temel hak ve özgürlükleri güvenceye kavuşturan, ekolojik, doğal varlıkların ve hayvanların korunmasını esas alan bir anayasa olacak’’ deniliyor.
Her olaya ilgi duyulmasını özendiren bir tanımlama, yapılabilir gibi görünen ama sözü edilen alanların tümünde, yaşamın bir bütün olarak algılanmasını sağlayacak sistemin kapitalizm olduğunu reddeden bir yaklaşım. Hal böyleyken, nasıl gerçekleştirilebilir, işte orasını bilemiyorum.
"Başkanlık Sisteminin anayasa değişikliklerinin temel koşulu haline getirilmesini kabul etmeyeceği, Başkanlık sistemine geçit vermeyeceği’’ ifade ediliyor. Ama, demokratik özerklik meselesinin kapsayıcılığı gündeme geldiğinde tavrın ne olacağından söz edilmiyor.
‘’Yeni anayasada barış hakkı, hakikat hakkı, sendika kurma hakkı, grev ve toplu sözleşme hakkı, sosyal güvenlik hakkı, temel gelir hakkı, konut hakkı, engelli hakları, temiz suya ve yeterli gıdaya erişim hakkı, vicdani red hakkı, kültürel kimlik hakkı, anadilini kullanma hakkı, eğitim ve öğrenim hakkı, bilgi edinme hakkı, adil yargılanma hakkı, çocuk hakları, yaşlı hakları, hayvan hakları ile düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, basın özgürlüğünü garanti altına alan hükümler yer alacak’’ diyor bir diğer paragraf.
Bu tarif edilen şeylerin tümü, sistem değişikliği olmadan gerçekleşemez. Bu konuda, ne HDP ne de başkaları halkı kandıramaz.
Buraya kadar olan bölümde söylenenleri alt alta koyduğumuzda, söylemi güzel ama gerçekleştirilmesi oldukça zor görünen tanımlamalarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
HDP, bildirgede köklü bir değişimden söz etmiyor. Tam aksine, reformist değişimlere yer verdiği programını, kapitalist sistemin restorasyonuna uyum sağlayabilir halde düzenlediğini göstermeye çalışıyor.
Siyasi partiler ve seçim yasası öngörüsüne gelince…
Bu iki terim, üzerinde mutlaka değişiklik yapılması gereğinin kabulünden hareket eden onlarca siyasi parti tarafından ‘’değiştirilecek ilk kanun’’ diye tanımlanmasına rağmen, bugüne kadar el süren görülmemiştir.
HDP, biraz da bu aldatmacanın bilincinde olarak sıralıyor.
Diyor ki;
‘’Siyasi Partiler Yasası demokratikleştirilecek, tabanın, seçmenlerin, üyelerin kararlara doğrudan katılabildiği düzenlemeler yapılacak. Partilere üye olma ve üyelikten ayrılma kolaylaştırılacak.’’
Bu durum, kapitalizmin, siyasi organizmalar üzerindeki hegemonyasının dağılması anlamına gelir. Yani, kabulü olanaksızdır.
’’Seçim barajı kaldırılacak, Meclis'te bütün partilerin aldıkları oy oranında temsil edilebilmesinin yolu açılacak’’’ ifadesiyle, 12 Eylül Anayasası’nın seçkinci ve 1.5 partilik sistem yaratma temel felsefesine dur demek anlamına geliyor ki, sözde değişim yaratacak bu adımı atma meselesi ilk defa dillendirilmiyor. Bu yüzden, gerçekleştirilebileceği konusunda öncelikle samimiyet testinden geçilmesi gerekir .
‘’Cinsiyet kotası ile yönetimde temsil kademelerinde eşitlik sağlanıncaya kadar pozitif ayrımcılık yapılacak. Eş başkanlık sistemi siyasi partilerin, idari yapının, siyasi, sosyal ve kültürel yaşamın bütün kademelerinde yasallaştırılacak’’ deyimi, üniter devlet yapısı içinde pek olanaklı değil. Federatif yapılanmada uygun olabilecek bu değişim için, devletin parametrelerinin değiştiğinin tüm kurumlarca kabul edilmesi ve yeni değişim yönünde adımlar atılması gereklidir.
Bu bölümün sonunda, ‘’siyasi partilere yapılan hazine yardımı seçime girme yeterliliğine sahip bütün partilere oyları oranında eşit olarak dağıtılacak. Milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılarak, sadece ifade özgürlüğü çerçevesinde kürsü dokunulmazlığı korunacak. Milletvekili maaşlarına 4 yıl boyunca zam yapılmayacak, otomatik artışa yol açan düzenlemeler iptal edilecek’’ diyerek, halkın gönlü alınmaya çalışılıyor.
Bu, sistemin demokratik reflekslerini geliştirme adına yaratılan rantın eşit dağılımı anlamına geliyor ki, iktidarı elinde bulunduranların buna evet demesi, eşitlikçi bir yaklaşım sergilemesi bu sistemin işi değil, olamaz.
Projelendirme güzel, al benisi var ama hepsi bu. Söz konusu kapitalizm, kapitalizmin çıkarları ise ‘’gerisi, laf-ı güzaf’’.
Bunu unutmuş olamazlar…
(Sürecek)