Umudu aşılayabilir mi ? (2)

 

 

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) seçim bildirgesini irdelemeyi sürdürüyorum…

‘’Halkların, işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençlerin, bütün inanç gruplarının bugüne kadar verdikleri ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal tüm mücadeleleri kendi mücadelesi ve deneyimi olarak görür. 
Partimiz, askerî-sivil bürokratik vesayete, otoriter, katı merkeziyetçi siyasi/idari yapılanmaya, atanmışların gücüne ve hukuk adı altında dayatılan anti-demokratik yasalara, uygulayıcı kurumlara, yerel idarelerin ve hizmetlerin piyasaya terk edilmesine ve yerel idareler üzerindeki merkezi vesayete karşı mücadele yürütür.’’

Demokrasiyi temsili meclisle sınırlı görmeyen,

Yurttaşların tartışma, örgütlenme ve karar mekanizmalarına doğrudan katılımının önündeki tüm engellerin kaldırılmasını öngören,

Her düzeyde halk denetiminin geliştirilmesini, halkın söz ve karar hakkını savunan, gerçekleştirilmesi için de mücadele eder denilen HDP, bunların tamamının bir sermaye düzeni içerisinde yapılamayacağını görmez mi ?

HDP yönetiminde vaatler başlığı altındaki ifadeler de çok önemli.

Deniliyor ki;

HDP yönetiminde, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetine son verilecek.

HDP yönetiminde, halkların ihtiyaç duyduğu özerklik modellerinin ve kendi kendilerini yerinden ve yerelden yönetmelerine olanak sağlayacak demokratik yönetim biçimlerinin geliştirilmesi ve yaşam bulması için gerekli adımlar atılacak.

HDP yönetiminde, Demokratik Özerklik, halkların yönetim ve karar süreçlerine katılımının sağlanması için hayata geçirilecek.

HDP yönetiminde, parlamenter sistem demokratikleştirilecek ve eş genel başkanlık sistemi uygulayan partilerin iktidara gelmesi halinde, eş başbakanlık sistemi hayata geçirilecek.

HDP yönetiminde, gösteri, yürüyüş, ifade ve örgütlenme hakkı başta olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin önündeki engeller ve baskıcı yasalar kaldırılacak.
HDP yönetiminde, 12 Eylül darbesinin ürünü olan Milli Güvenlik Kurulu'nun anayasal ve yasal çerçevesi ortadan kaldırılacak.

HDP yönetiminde, TCK'nın evrensel demokratik ilkelerle uyumlu olmayan bölümleri, TMK ve çeşitli isimler altında işleyen özel yetkilerle donatılmış mahkemeler kaldırılacak, bu mahkemeler tarafından uygulanan adaletsiz ceza sistemine son verilecek.

HDP yönetiminde, her türden işkence ve kötü muamele insanlık suçu sayılacak.

HDP yönetiminde, anadilinde eğitimi bir kamu hizmeti olarak almak herkes için bir hak olarak kabul edilecek, eğitimin tüm aşamalarında resmi dil olan Türkçe'nin öğretilmesinin yanında, anadilinde eğitimi bir kamu hizmeti olarak alma imkânı sağlanacak.

HDP yönetiminde, sivil toplum örgütlerinin amaçlarını gerçekleştirmelerini sağlayacak şekilde güçlendirilmeleri, desteklenmeleri, geliştirilmeleri önündeki engeller kaldırılacak, sivil örgütlenmeler geliştirilecek. 
HDP yönetiminde, gösteri ve yürüyüş hakkının önündeki engeller kaldırılacak, hak aramak için yapılan tüm eylemler meşru kabul edilecek.

HDP yönetiminde, bir özel savaş aygıtı olarak oluşturulan köy koruculuğu sistemi kaldırılacak, köy korucularının çeşitli işlerde istihdamı sağlanacak. Ayrıca diğer özel savaş aygıtları olan JITEM, kontrgerilla vb. tüm uygulamalara son verilecek.

 

Bu söylenenler için ‘’hayır istemiyoruz’’ diyenin aklından şüphe edilir. Elbette ki, on yıllardır egemen sermaye ideolojisinin baskısı altında yaşayan, yaşam hakkı elinden alınan ve her türlü baskıyla mücadele etmek zorunda kalan toplumların bireyleri olarak, özlem ve beklentilerimizi okşayan ifadeler.

Ama, bu tür köklü değişimin, bir düzen değişikliği içerdiğinin üzerini de örtemez. Dolayısıyla, demokratik anayasa talebinin, düzen değişikliğiyle olanaklı hale geleceğini bilmek ve bıkmadan usanmadan söylemek bizim görevimiz.

Çünkü, demokratik anayasa tarifi, ezilen halkları, sınıfları, cinsleri, inançları, dilleri, doğayı gözetir. Çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı, çok dilli bir yapıya uygun yeni bir "toplumsal sözleşme" anlamına gelir.

Eşitlikçi, özgürlükçü bir düzeni tarif eder. Bu tarife uyan da, sandıktan çıkabilecek yüzde 10’larla ifade edilen oyların tasnifiyle kazanılacak sözde mevziler değildir, olamaz.

Bu tarife uyan, Türkiye halklarının köklü değişim talebine yanıt verecek siyasal betimlemeler ve organizasyonlardır.

                   

(Sürecek)