İnsanlar çoşkularını,heyecanlarını,duygu ve duyarlılıklarını elindeki akıllı telefonlarla ve bilgisayar,tabletlerine gömdükleri için çevresinde yaşananları göremedikleri gibi ülkede ki kötülükleri de göremiyor ve algılıyamıyorlar halk olarak derinlikli ince şeyleri görmeye yaşamaya başkalarıyla paylaşmaya zamanımız yok...Mesela işlerine giderken her gühn önlerinden geçtikleri evlerin içinde neler yaşadığını merak eden,düşünün kaç insan var oysa o dört duvar arasındaki odalarda neler yaşanıyor neler yaşanıyor ne cinayetler işleniyor,ne kavgalar yapılıyor,ne entrikalar dönüyor ne aşklar bitiyor. Bu tür şeyleri düşünen güzel duyarlı insanlar yok artık. Şairin diliyle (Yaşar Kemal) “o güzel insanlar güzel atlarına bindiler gittiler..”
Trende uçak da yolculuk yapan insanlar lüks yatlarda dolaşan,saraylarda,yalılarda,eğlenceler tertipleyip çılgınca eğlenen,sefa süren insanlar. Yoksullar,işsizler,evsiz barksızlar hakkında neler düşünürler ya da o yoksullar açlar bu varlıklı kimseler hakkında neler düşünürler,bu ülkede kaç kişi merak eder bunu. Bir hafta önce ilginç bir olay yaşandı bu olay basına da yansıdı iki kişilik biletle altı kişi bir otobüse binmek istemiş şoförün itirazına kızan bu kişiler önce soföre sonra arabaya saldırmışlar. Aziz nesinlik bir olay üstad bu çelişkiden büyük bir Roman yazardı sosyal boyutları olan bir olay. Düşünüyorum bu yaşanan olayı ülke sorunlarıyla olan ilişkisini bu ülkede kaç kişi kurabilmiştir ? Bu hadi şeye benzer bir günde onlarca hadise yaşanıyor. Bu adamlar acaba mağarada mıydı ? Yoksa bu işi düşünemeyecek kadar cahilmiydiler. Eğitim sistemimizin bu dalda bir ilişkisi var mıdır ? Bir filazof “bizi biz yapan aldığımız eğitimdir der.”
Yıllar önce güney doğunun bir köyüne tayini çıkan öğrentmen dostum anlatmıştı köye gittiğinin üçüncü günü öte beri almak için kasabaya gidecek olan minibüsün şoför maline oturur oturduktan az sonra yaşlı bir köylü sessizce kulağına “öğrentmen bey bu oturduğun koltuk köyün ağasına aittir in buradan şimdi gelir incitici şeyler söyler sen tanımıyorsun,bilmiyorsun minibüsün içindeki köylüler ağanın yerine oturdun diye söyleniyorlar..” Öğretmen o koltuktan kalkmaz ağa gelir sesn etmeden arabanın arka koltuklarından birine oturur.
Ama öğretmen bir ay sonra başka bir köye sürgün edilir hani bir filmde İlyas Salman Kemal Sunal’a “Oğlum ağanın şeyinin üstüne şey edilir mi ?” der ya. Bu konuya benzer bir konuyu yazar Fakir bay kurt Onuncu Köy isimli bir romanla işler. Haksızlığa,yoksulluğu karşı çıkan bir öğretmen o okuldan o okula on kez sürgün edilir. Türkiye’yi özellikle Güneydoğuyu anlatan güzel bir romandır..Aslında hepimiz birbirimizin syircisiyiz. Birbirimizin hayat hikayesini yazıyor çiziyoruzbenim sokaklarda,parklarda,tren istasyonlarında da yatan evsiz,barksız insanların öykülerini yazdığım gibi…Onlarda beni izliyor birbirlrtinr anlatıyorlar. Bu durum herkes için geçerlidir bu durum çoğumuzun cahilliğinden başkalarının özel hayatlarına özel müdahale ediyoruz,yani birbirimizin yaşam şahidi oluyoruz.
Nikah şahitliği gibi bir şey.Şahsen ben bir sürü insanın yaşam şahidiyim. Bu insanların çoğunun bu öykülerini yazıyorum. Marangoz Cevat,kahveci Cengiz,seyyar satıcı Remzi,hergün birahaneye gelen Hilmi sokakda… nejla neslayla… Fırat sözünü ettiğim insanlardan bazıları. Benim yazı kahramanlarım bu insanlardır..Ölen onlarca insanın içinde Yılmaz Güney’in ,Tarık Akan’ın ,Erol Taş’ın , Turgut Ozal’ın şahitlik etmiştim. Kenan Evren gibi bir faşistin bile yaşam öyküsüne sahibim… Bu yarım asırlık ömrüm de acının,ızdırabın,yoksulluğun ,aşağılanmanın ve itilip kakılmanın gördüm yaşadım beni öldürmeye çalışdıkça ben,dahada güçlü çıktım bunların karşısına…Onlar azaldı,ben çoğaldım farkında olmayan,göremeyen duyarlılıklarını törpülenmişler için özgürlüklerin hiçbir kıymeti yoktur. Türkiye’de demokrasi bundan tutulmuyor. Türk halkını anlamak gerçekten çok zordur bir ilk okul mezunu,bir tıp profesöründen çok daha çook şey bilir…