TÜRKİYE ÜTOPYASI

Tuncer Altunbulak

İngiliz yazar Thomas  More'nin ütopya isimli harika bir eseri vardır. Yıllar önce büyük bir keyifle okumuştum. Okurken halden hale girmiş çok heyeceanlanmış ve kendi ülkem için olmasını istediğim böyle bir ütopya kurmuştum. Okuyupta etkisi altında kalmamanın imkanı yoktur, elbette hiçbir şey ütopya kurmak ve istemekle olmuyor. Onun bilinçli mücadelesini vermekte gerekir. More'nin ütopyasında haksızlık, adaletsizlik, eşitsizlik yok. Herkes özgür, herkes ötekini incitmeden istedeğini söylemektedir. İnsanlar birbirlerini olduğu gibi kabul etmekteler. Ayrımcılık, adam kayırmacılık, eş dost gözetme yoktur. Alınacak bir karar varsa halk toplanır, ortak bir karar alır ya da halkın görevlendirdiği kimseler alır bu kararları. Halk adına vs vs gibi. Benim ülkemde kaç kişi okumuştur ki bu eseri? Okumadığımız için böyle güzel şeylerden de haberimiz olmuyor. Gerçi hepimiz okusak mutlaka sistem yasaklar  ya.  O dönemin kralı  8. Henri böyle bir eser yazdığı için 1535 yılında More'yi idam ettirmiştir. Türkiye aydınlarına, yazar çizerlerine örnek olsun More. İdam edilmiş ama eseri dünya işçi sınıfını aydınlatmaya devam ediyor ve bugün dünyada en çok okunan kitaplardan birisidir. Kitabın bir yerinde adaletsziliklerin sorumlusu soylulardır demiş. Bununla da yetinmemiş, soyluları bal yapmayan arılara benzetmiş. Şimdi gelelim tüm bunları neden yazdığıma. Şuan bir parkta oturmuş Türkiye için hayal kuruyorum. Namık kemal benim hayal kurduğumu görse mutlaka o meşhur sözünü söyler. Ben biliyorum ki Türkiye dünyanın en zengin ülkesi, milli geliri beş yüz milyon insanı besleyecek kapasitededir. Ne yazık ki seksen milyon insanı besleyemiyor. Bu konu çok karmaşık bir konu değil. Bunun nedenini bu ülkede yaşayan hemen hemen herkes biliyor vs vs . Şimdi yıllardan beri aklımı ve vicdanımı yaralayan, bu ülkede yaşayan herkesin vicdanını da yaralayan bir konudan söz etmek istiyorum. Bu konuyu neden ütopya kurduğumu anlaşılsın istiyorum. Zorla tecavüze uğrayan ve bu insanlık dışılıktan hamile kalan ve bu adaletsizlikten doğan çocukların yaşadıkları acıları, yoksullukları ve insanlıkdışılıkları düşünüyorum. Ne yazık ki bu bir ütopya değil. Ülkemizde çokça yaşanan, halkın vicdanını yaralayan, ortadan kaldırılması gereken ülkenin en önemli sorunudur. Bu tür ahlaksızlıkların nasıl yaşandığını bazı tv programlarında da görüyoruz. Bir tarafta böyle adalaetsizlikler yaşanırken diğer tarafta da üçüncü dördüncü evlilikler yapmaktalar. Bu konulara bağlı olarak Türkiye de aile kurumu kutsallığını yitirmiş durumdadır. Bilinçsizlikleri yüzünden yüzlerce genç kız doğal olan kanamaları yüzünden ölmektedirler. Bu tür bilgiziliklerin, kötülüklerin yaşandığı bir ülkede elbette ki mutluluktan, sevgiden ve huzurdan asla söz edilemez. Kültürden hiç söz edilemez. Bence ülkemizin asıl tartışılıp, bir düzene bağlaması gereken, ülkenin en önemli sorunları bu sorunlardır. Bundan dolayı More'nin ütopyasını kurmaya ve yazmaya çalışıyorum. Bir tv kanalında birkaç gün önce mutluluk konusu tartışılıyordu. Anlı şanlı uzmanların hiçbiri bu konuyu söz konusu edip mutluluğun konuyla bağlantısını kurmadılar. Yani gayrimeşru çocukların bu ülkede nasıl yaşadıklarını anlatmadılar. Tecavüze uğrayan sonra öldürülen kadınlardan bahsetmediler. Mutluluk, ben söyleyeyim bari, insanın istek ve beklentilerinin yerine gelmesi demektir. Bir insanın mutlu olabilmesi için haksızlığa, tecavüze, baskıya ve zulme maruz kalmaması gerekir. Konfüçyüs, mutluluk dışarda aranan bir duygu değil, içimizde yani anın getirdiği bir duygudur. Spor yapmak, stresden uzak durmak ve mutlaka el becerileriyle uğraşmak gerekir. Konuya dönersek, ben tecavüze uğrayan, bilinenleri anlatmaya çalıştım. Bir de bu imkanları bulamayan, derdini söyleyemeyenler var ve bunlar çokdurlar. Bunların çok olduğunu halk arasında söylenenlerden öğreniyoruz. Bunları duyunca bir de bugün ülkemizde yaşananları görünce, ben şahsen keşke hiç doğmasaydım, büyümeseydim diye içimden söyleniyorum. Ama ne yaparsınız ki varım, büyümüşüm ve bu tür konularda da çok duyarlıyım. Bu zulme uğramış bir kadın neler düşünür, neler hisseder, doğurdukları çocukları nasıl büyütürler, onlarla aralarındaki diyalogları nasıldır, kendi kendileriyle nasıl yüzleşirler diye düşünürüm. Hadi gein siz olun ütopya kurmayın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.