Haziran ayının 15-16’sı geldiğinde, sınıf ve kitle sendikacılığı adına dillendirilen söylemler daha etkin olarak propaganda edilir. Çünkü, Türkiye işçi sınıfı açısından çok önemli olan 15-16 Haziran’ın öğreticiliği, aradan geçen 49 yıla rağmen devam etmektedir.
O şanlı kalkışmanın önder örgütü Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, bir gün önce İzmit’teki Sabri Yalım Parkı’nda yaptığı basın açıklamasında söyledikleriyle keskin bir mücadele sürecinin işaretlerini veriyordu.
Veriyordu vermesine ama katılımcıların ve kamuoyunun merak ettiği bir sorunun yanıtı henüz bulunabilmiş değil.
Soru şu;
Türkiye işçi sınıfı yeniden ayağa kalkar mı ?
Çerkezoğlu, “Sendikal hakları için bedel ödeyen işçileri mücadelemizde yaşatacağız” derken, işçi haklarının bugün de ciddi tehdit altında olduğuna vurgu yapıyordu.
Ülkede, ekonomik kriz etkisini artırıyor, işsizlik Cumhuriyet tarihi rekorlarını kırıyor, zamlar çalışan ama bir türlü yoksulluktan kurtulamayan emekçiler ve diğer toplum katmanlarının yaşamını iyice zorlaştırıyor. Ülkeyi yönetenler ise halkın bu acil sorunlarından çok uzakta siyaset yapmanın derdinde.
Bu vurdumduymaz tavırları yetmiyormuş gibi krizin faturasını emekçilere kesen ve halka daha fazla yük getireceği kesin olan sözde önlem paketlerini dillendiriyor.
Bu gerçeklere de işaret eden Çerkezoğlu, “İşçi sınıfı haklarına el uzatıldığında neler yapabileceğini bu şanlı direniş ile gösterdi. Dün sendikal hakları için ayağa kalkan işçi sınıfı, bugün de haklarına sahip çıkmak için birleşecek ve mücadele edecektir” dedi.
Dedi demesine ama bu enerji ve kararlılığı bir gün sonra kıdem tazminatı meselesi ile EYT’lilerin taleplerinin damga vurduğu Kartal’daki mitingte göremedik.
Evet, kıdem tazminatı işçi sınıfının kırmızı çizgisidir. O tazminata el sürülmesi, işçilerin geleceğinin çalınması anlamına gelir. Fona devredilmesi ise kapitalizmin yeni bir oyunudur ki, işçi sınıfı bunu çok iyi bilmektedir.
Kıdem tazminatının fona devriyle tazminat işveren sorumluluğu olmaktan çıkıp, işçilerin önemli iş güvencesi ortadan kalkacak ve işten çıkarmak neredeyse ‘bedava’ hale gelecek.
İşte, bu noktada, başlıktaki soruyu yinelemek gerekiyor. İşçi sınıfı, gerçekten de cebine uzanan bu eli durdurabilecek mi ?
İşçi sınıfı, Bireysel Emeklilik Sistemi ile entegre edilecek sistem için her ay ücretlerden yapılacak kesintilerin fon yoluyla işverenin finansman ihtiyacını karşılamasına dur diyebilecek mi ?
Sermayenin bu makro planını bozmak ve boşa düşürmek için karşısında omuz omuza mücadeleyi becerebilen işçi sınıfı ve dostları olması gerekiyor.
Yaklaşık yarım asır önce DİSK’in kapatılması girişimlerine karşı ayağa kalkan ve 1970’in 15-16 Haziran’ında yaşamı durdurup alanları doldurmak yoluyla sendikalarına ve örgütlenme haklarına sahip çıkan, haklarını direne direne savunan işçi sınıfı, bugün aynı kararlılıkla hareket edebilecek mi ?
İşte, asıl sorun da burada.
Görünen o ki, böylesi parçalı örgütlenmeler ve hedef farklılıkları giderilememiş işçi kitlelerinin, sınıf olma özelliğini henüz kazanamaması dolayısıyla yakın gelecekte kalıcı bir kazanım yaratacak hareketlilik sağlaması da olası değil.
Yeniden bahara ve yeni bahar eylemlerine selam olsun.