Bugün gözlerimizden akan yaş, hayal kırıklıklarımızın, korkularımızın, yapamadıklarımızın, dile getiremediklerimizin, kaçırdığımız fırsatların ve uğruna savaşmadıklarımızın gözyaşlarıdır... Biz buna kısaca ÖZLEM diyoruz...
Herkesin dudaklarından kolayca dökülen "Atam sen rahat uyu, bekçisiyiz Cumhuriyetimizin" sözlerinin samimiyetsizliği ve sahteliğine bugün daha da fazla öfkeleniyorum. Sadece dara düştüğümüzde ve resmi günlerde Atamızın yaptıkları bir şehir efsanesi tadında kürsülerde anlatılırken, bıraktığı mirasa sahip çıktığımız söylenemez. Lafla peynir gemisini yürüttüğümüz bu acı günlerde, devletimizin ekmeğini suyunu yiyerek büyüyen ve okuyan bizler, üzerimize düşen görevleri yerine getirmedik. Getirmediğimiz gibi kendimizi hak etmediği yetkilerde görüp, sorumluluklarını yerine getiriyormuş edasıyla yaşadık bunca zamandır. Acının bile sahtesini yaşarken saygı dilini hatırlamaz olduk.
Atamız;
Eğitim dedi, okumaktan nefret eden bir nesil çıktı,
Bilim dedi, evlenme programlarına çakıldık kaldık,
Din dedi, herkes işine geldiği gibi yorumladı,
Köylü milletimin efendisidir dedi, tarımı kökten yok ettik,
Orman dedi, yaktık bina yaptık,
Gençler dedi, umudu tükenmiş bir kuşak doğurduk,
Sanat dedi, içine tükürdük,
Kültür dedi, kelimenin değerini bile anlamadık,
Şanlı askerim dedi, toptan sildik süpürdük,
Beni Türk doktorlarına teslim edin dedi, Hipokrat da kimdir dedik,
Vatan toprağı kutsaldır dedi, metrekaresi ne kadar eder dedik,
Bayrağımız namusumuzdur dedi, miting sahalarında çöp ettik,
Türk Kadını dedi, işaret ettiği kadınları aradık durduk,
Çalışkan milletim dedi, her gün okeye döndük,
Ulusal saygınlık dedi, biz güldürdük,
Kıssadan hisse, Atam ne dediyse biz itinayla tersini yaptık, yapılmasına izin verdik, ses çıkarmadık…
Bugün resmi anma görevlerimizi yerine getirdik, Allah’ın izniyle. Biraz duygusallaşıp ağladık bile. Sonra çayımızı, kahvemizi içtik, işimize baktık. Gün içerisinde biraz fazla Atatürk ile ilgili video ya da TV kanalı ile karşılaşınca sıkılıp hızlı hızlı geçeceğiz hatta. Sosyal medyada Atatürk ve sonsuzluk işareti yarışa girecek bugün, yaklaşık gece yarısına kadar sürecek bu ruh hali. Ya sonra...
İçinde bulunduğumuz ortam “toplumsal bir şizofreni” üretmiştir. Böyle bir toplum yapısından sağlıklı bir yönetim tarzı çıkması mümkün değil haliyle. Toplumu yönetmeye soyunanlar, kalben ve gönülden toprağına, ülkesine ve insanlarına samimi duygularla bağlı olmayınca, egolu ve kibirli birer temsilci haline döndü zaman içerisinde. Yönetici ceketi giymiş olanlar emaneti ehline vermek yerine, başını ağrıtmayacak, kendinden bildiği kişileri destekledi durdu. Oysa Atamız bunları hayal etmemişti. Önce ahlâk, sonra millet kimliği, yani kaderde, tasada, kıvançta birlik ruhu büyük yara aldı yıllar içerisinde. Kimse de “DUR” demedi… Oysa milleti ve devleti güçlü yapan, işte o ruh olacaktı...
Bize o ruhu kazandıran ise sadece Atatürk oldu.
Kazakların büyük şairi ve düşünürü Muhtar Şahanov, yıllar önce “Atatürk, bütün Türk varlığının, Türk halklarının bağrına basması gereken ve her millete nasip olmayan Tanrı vergisi bir ruhtur. Biz Türk halkları olarak onun izinden gidersek, onun bizi görmek istediği yere ulaşabiliriz. Tarihin her döneminde büyük şahsiyetler gelir ama onlara büyüklüğü veren kendi milletinin ruhudur. Kendi ruhunu temsil eden böyle ruhlara gereken saygı gösterilmezse, bu o millete saygısızlıktır. Saygıyı kendi halkı göstermez veya saygısızlığa izin verirse, bu kendine saygısızlık demektir ve milleti alçaltır. Türk halkına kendi öz oğluna gösterdiği saygı nispetinde saygı duyulur. Bu yüzden Atatürk ruhuna uymayan işleri, onun namına yapanlar sadece Atatürk’ü değil Türk Milleti’ni de küçültmüş olur. Oysa Türk halkını takdir etmek gerekir ki onun içinden böyle bir ruh çıkmıştır. Bu ruhu asla kaybetmeyin!” demişti.
Bana da bugün bunu tekrar tekrar hatırlatmak şart oldu!