TÜRK EDEBİYATINDA TRENİN YERİ

Tuncer Altunbulak

Başara bilirsem bu yazımda edebiyatımız da trenin yerini anlatmaya çalışacağım. Trenin Türkiye’nin kültür ve ekonomik yapısında da önemi çok büyüktür. Genelde yoksul insanlar faydalanmıştır, trenlerden hep şimdi bir eli yıl gerilere gidip dönemin en önemli ulaşım aracı olan posta trenini anlatmaya çalışacağım trene ilk defa Kars’ta bindim, on iki yaşındaydım bu yolculuk ilk gurbet yolculuğumdu Zonguldak’a gidiyordum. O güne kadar sadece resmini görmüştüm trenin çok heyecanlıydım. Kömürle çalışan küçük odalar şeklinde kompartımanları olan kara bir trendi adına posta treni diyorlardı.

O gün dört gece üç gündüz gibi uzun yolculuk yapmıştım hayatımı değiştiren çok önemli bir olaydır. bu yolculuk yıldırım sesini andıran fren sesi birde tekerleklerinin tıkı, tıkı çıkardığı sesler hala kulaklarımdadır. Dediğim gibi Türk edebiyatında trenin ve haydar paşa garının yeri çok önemlidir. Tren denince hemen aklımıza haydar paşa garı gelir, hem şu kara treni hem de trenle özdeşleşmiş olan bu garı oğlum ve kızım gibi severim bir dönemin siyah beyaz Türk filmlerinde bu kara trenle ve dünyaca ünlü bu haydar paşa garı vardır. Dönem 1950-60 dönemidir halkın yüzde

Sekseni kırsalda köylerde çiftçilik ve hayvancılık yaparak yaşamını idam ettirir doğal olarak. Türkiye’nin edebiyatı ve sanatı da kırsal bölgelerdedir. Köy edebiyatı dediğimiz akım bu akımdır. Zaman, zaman bu akımı anlatmaya çalışırım öyle çok okunup okunmadığımı bilmiyorum, bilmiyorum görmedim ve duymadım gibi sözleri söylemek benim elimden gelmiyor. Susup oturamıyorum da yazarak insanlarla iletişim kurmaya çalışıyorum bunu becerdiğimi sanıyorum insanları kitap okumaya sosyal olaylara duyarlı

Olmaları için rahatsız ediyorum mesela kitap okumak sonuçları bakımından seçimi devlete bırakılmayacak kadar çok önemlidir. Halka yazarın böyle bir görevi vardır günümüz yazarlarının büyük bir bölümü halka değil devlete ve zengin sınıfa faydalı olmaya çalışıyorlar yazdıklarının çoğu da içerikten yoksundu. Edebiyat çok geniş bir alan toplumun yaşadıklarını bir kısım insan öykü , masal ve roman biçiminde yazıyor. Bir kısım insan toplumun söylediği türküleri besteliyor , şairler şiirleştiriliyor , yönetmenler ve senaristler toplumun yaşadıklarının filmlerinin yapıyorlar edebiyat böyledir yaşananları ifşa eder.

Mesela Yaşar Kemal gibi bir yazarımız olmasaydı Çukurova coğrafyasının o muhteşem güzelliğini bilemeyecektik ince Mehmet isimli eseri dünya klasiklerinin listesine girmiştir. Edebiyat konusunda Yaşar Kemal , Dante Tolstoy, Dostoyevski, gibi dünyaca ünlü yazarlarla anılmaktadır. Sadece Yaşar Kemal değil Türk halkının Mevlana, Yunus, Karaca oğlan, Dadal oğlu gibi dünya çapında ozanları, şairleri de var Mevlana aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır demiş. Varın sizler düşünün bu sözün kerametini olgunluğunu Yunus Emre ışık tutacak şu güzel sözleri yıllar, yıllar önce söylemiş bana konuşma diyorlar diyorlar. Konuşmayayım da öleyim mi günümüz Türkiye’sinin böylesi insanlara gerçekten çok ihtiyacı var. Yunus mezarından kalksa yaşadığı dönemde söylediklerini söylese kim bilir başına neler gelir o yunus ki! Sevgiden, barıştan, kardeşlikten yana yüce bir insan tren dedik tarihi haydar paşa garı dedik edebiyatımızdan söz ettik edebiyat ifşa etmek yanı anlatmak şimdi yazıyı bir türküyle bağlayalım hiç değilse bugün biraz günümüz iyi geçsin ağzımızın ve gönlümüzün tadı olsun. Daha senden gayrı aşık mı yoktur….nedir bu telaşın hey deli gönül….hala düşen devri…alemden beri…neler gelmiş geçmiş sevdalı gönül.                       

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.