TÜKENMİŞLİK,ÇARESİZLİK,TEPKİSİZLİK

 

Yıllar önce televizyonda adını hatırlamadığım bir psikiyatri uzmanını dinliyordum.  Araştırıp bulamadığım bir ‘sendrom’ dan bahsediyordu. Sendromun nasıl bir şey olduğunu anlatmak içinse bir doğa olgusundan bahsetti:

“Arslan, av olarak gözüne kestirdiği ceylanın birden bire yakalamaz. Önce ceylanı yakalayacakmış gibi korkutur. Yakalanacağını düşünen ceylan bütün hızıyla koşar, aslan da onun peşinden.  Aslan bu kovalamacayı bilerek uzatır. Çünkü aslan bilir ki, ceylan yorulunca mücadeleyi bırakacaktır. Gerçekten de öyle olur. Bütün fiziksel ve ruhsal gücünü tüketen ceylan sonunda pes eder ve olduğu yere bir daha kalkmamak üzere çöker. Artık çaresizlik boyutunu bile aşan psikolojisi tepkisizlik noktasındadır. Amacına ulaşan aslan ceylanın arkasından yaklaşıp kuyruğundan yemeye başlar ve o noktadan sonra, ceylan acı hissetmez. Sanki hiçbir şey olmuyormuşçasına ufak bir tepki bile göstermez.”

Ceylanın yaşadığı aşırı duygusal travmadan mı kaynaklanır, yoksa tükenmişlik sendromu mudur, bilmiyorum. Fakat ben şu an, hem Türkiye hem de İslam ülkelerinde yaşananlardan- aşırı duygusal travma sonucunda- Müslümanların bir ceylan tepkisizliğine uğradıklarını ve uğratıldıklarını düşünüyorum.

 Sedat Laçiner bir yazısında:

“Ortadoğu yine kan gölü… Vahşetlerin her türlüsü hemen her gün işleniyor.

Suriye hapishanelerinde insanların uzuvları kesiliyor, gözleri oyuluyor, tecavüz ise sıradan bir vaka… Zulme isyan ettiğini söyleyenler ise zalimleri aratmıyor: Kafalar kesiliyor, insanların malı, ırzı, canı helal sayılıyor… IŞİD, zulümde Esed’i aratmıyor, Maliki mezhepçi ayrımcılıkta rakiplerine rahmet okutuyor

Ne yazık ki Esed, Maliki, İran, Hizbullah, IŞİD, El Nusra ve diğerleri pek kirli ve pek acıtıcı vahşet tablolarını hak ve hukuk namına işliyorlar. İnsanlık dışı eziyetler edilirken “Allahu Ekber” diye bağırılması insanın kalbini utançla dolduruyor…

            Öte yanda Mısır hapishaneleri var… Siyasi görüşleri nedeniyle pek çok anne, baba ve oğul işkenceden geçiriliyor… Kimi öldürüldü, kimi idam sırasının gelmesini bekliyor…

            Libya ve Yemen yukarıda saydıklarımızdan daha iyi durumda değil…

            Bir başka köşede ise rutin olduğu üzere İsrail, Filistinlileri kum torbasına çevirmiş durumda. Canı ne zaman isterse yüzlerce Filistinliyi çocuk, kadın demeden katlediyor…”demişti.

             İnanıyorum ki, siyasi düşüncesi ne olursa olsun bugün aydın bütün Müslümanlar, içine düştüğümüz bu utanç verici durumdan nasıl kurtulabiliriz, sorusunu soruyorlar.

Bana göre eğitimde; sanata, felsefeye, edebiyata önem vermeyen toplumlar insanını eğitemezler, onu üretken yapamazlar. İstediğiniz kadar, matematik, fen eğitimi deyin okuduğunu, dinlediğini bile anlamayan, anlasa da yorumlayamayan toplumlarda, nasıl iyi bir matematik, fen eğitimi yapılabilir? Ezber yapmak, problem çözen ve üreten insan yaratmıyor, daha çok başkasının verdiği emirleri yerine getiren insan modelleri üretiyor.

 Bireyin ve toplumun kendini, dünyayı, evreni tanıyabilmesi, onlara anlam yükleyebilmesi mutlaka ve mutlaka sanat ve felsefe penceresinden hayata bakabilmesiyle mümkündür.

Atatürk’ün sayesinde Türkiye, bu konularda diğer İslam ülkelerine göre daha ileride olsa bile, yeterli bir seviyede değildir.

 Hepimiz biliriz ki, Müslüman dünyayı en çok sanat ve felsefe korkutmuştur. Çünkü sanat ve felsefe ile, insan birey olmaya evrilir ve özgürleşir. Oysa bu toprakların hâkimleri, özgür bireylerle hükümlerinin devam etmeyeceğini de bilir.

Binlerce yıldır korkularla sindirilmiş, birey olmanın ne olduğunu bile bilmeyen insanlardan bu yönlü talepler beklemek de ancak bir hayaldir. Tam tersine birey olma yolunda ciddi dirençlerle karşılaşılabilir.Çünkü, kökleşmiş kültür anlayışlarını değiştirmek kolay bir şey değildir.

Ancak bana göre imkânsız da değil. Devletlerin bilinçli ve sistemli eğitim politikalarıyla alışkanlıklar, zihniyetler zamanla değiştirilebilir.