Unuttuğumuzu sandığımız ama hiç unutmadığımız geçmişte yaşadığımız travmalarımız vardır. Yaşamımızın bir döneminde, bu travmalar çıkarlar karşımıza onların çıkmalarını onlara hatırlatan olaylar nesneler vardır. Bunlar bazen bir renk, bazen bir kadın, çoğu zaman tutkulu bir aşk. Bir şarkı hüzünlü bir türkü olabilir. Mesel ANNEM rahmetli benim travmamdı hayatımın en büyük yarası onun ölümü olmuştur. İkinci travmam yirmi yıl oturduğum kır ile oturduğum çoğu bodrum olan evlerdir. Ne zaman nerde kırık dökük bir gece kondu yada kıyıda köşede bir bodrum görsem yirmi yıl önce karaladığım evlere gider aklım üzülür ağlarım.
Şimdi anlatmaya çalışacağım Yusuf’un hayat hikayesi öyle çok benim hayat hikayeme benziyor ki!!! Onunda travması annesi. Annesi Yusuf daha iki yaşındayken bırakıp biriyle kaçmış. Yusuf tam on yıl annesini aramış Türkiye’nin her yerini gezmiş ama bulamamış. Bu yüzden kadınlardan nefret etmeye başlamış bizim gibi kültürel gerilik ve ekonomik adaletsizliğin olduğu ülkelerde bu tür olaylar çokça yaşanıyor. Babasından nefret eden on binlerce kız çocuğu var bu ülkede ve bu kız çocuklarının en büyük travmaları babalarıdır. Bu işin temelinde siyasal
Sistemin adaletsiz uygulamaları yatmaktadır. Psikologların Türk halkının %90’nın psikolojik sorunlu olduğunu söylemeleri boşuna değildir. Yusuf’la bir yolculuk sırasında tanıştık otobüste yan yana oturmuştuk. Yarım saat sonra ancak beni görebildi otobüsün camından dışarı bakıyordu çok sıkıntılı ve dertliydi otobüsümüzün bir terminalde Yusuf’a gel çay içelim dedim. Böyle bir teklifi bekliyor gibiydi, hem çaylarımızı içtik, hem de birbirimize içlerimizi açtık iyi dostlukların çoğu yolculuklarda olan dostluklardır derler. Hayat hikayelerimiz
Bizi aldı İzmir’in Gültepe semtine bir dönem yaşanan Tariş olaylarına götürdü. O yıllarda ikimizde Gültepe’deymişiz hatta kız kardeşimin evinde edebiyat ve sanat konusunda tartışmışız, o yıllar Türkiye’nin en iyi yıllarıydı az buçukta olsa demokrasi vardır. İnsanlar yaşama güzel şeyler katmak için mücadele veriyorlardı. Düşüncelerinin hayatın içinde karşılığı vardı insanlar tartışıyor, konuşuyor hükümetlerin adaletsizliğine kitlesel olarak olarak muhalefet edebiliyordular. Günümüzde tartışmak, hayır demek muhalif olmak okumak önemini yitirmiş durumda bilmek para etmiyor. Zekanın esprinin hiçbir önemi yok çoğumuz ülkemizi bile tanımıyoruz. Sorsalar çoğu insan Türkiye’nin kaç bölge olduğunu bilemez bilmek, öğrenmek, merak etmek, soru sormak yaşamak belirtisidir öğrenmek sır çözmektir derler sır çözmek sınıra yaklaşmaktır. Yaşamak ve sevinç sınırdadır.
Böyle bir yolculuk yaptım İzmit’ten Gebze’ye nasıl geldik anlayamadım. Ayrılırken Yusuf yarın bir dostumun doğum günü var sizi oraya davet ediyorum dedi. Yusuf ertesi gün verdiği adrese gittim büyükler aranan yere erinme aranmayan yere görünme demişler. 20 kişiden oluşmuş bir fasıl grubu vardı Yusuf konukları selamladıktan sonra programı başlattı. İlk söyledikleri şarkının aklımda kalan sözleri söyledi. Dil şad olarak diye kaç yıl bekletilecek ikinci şarkı tadı yok sensiz geçen baharın yazın kalmadı tesellisi ne şarkının ne yazın sarıldım kadehlere derman olur diyerek. Bu şarkılardan sonra beni davetlilere tanıttı çoğu tanıdıklardandı. Bir şiir söylememi istediler kendimi anlatan bir şiirimi söyleledim birisi gidip, birisi gelen rutin panik ataklarımdan yeni kurtuldum kulağımda hayla orta okuldaki müdürümün sen adam olmazsın sözleri gözlerimde babamın doğru söylüyorsun diyen sözleri sonra bir şiirde Yusuf okudu beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın denizler ortasında yelkensiz bıraktın, beni bensiz sensiz bıraktın Yusuf şiirini bitirdikten sonra korudan söylemelerini istediğim bir isteğimin olup olmadığını istedi. Öteden beri Münir Nurettin Selçuk’un çok beğendiğim bir şarkısını istedim, dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç bu son fısıltılar ömrüm nasıl geçerse geç.