Acının, zulmün, kanın ve gözyaşının bitmediği bu yeryüzünde insanlık adına kitaplar yazıldı hep. Yine yazılacak. Aklı yaşamdan, yüreği barıştan ve umudu çocuklardan yana olan hangi kalem ses vermez insanlığın sesine. Hangi yazar yüz çevirir aydınlık bir gelecekten. Kim defterine güneşten satırlar düşürüp karanlığı aydınlığa çıkartmaya çalışmaz kitabında. Pınar Fidan Işık da onlardan biri...
Bir çocuğun gözünden öyle güzel anlatıyor ki masumiyeti. Yerüstünün acıyla kavrulduğu bu talihsiz çağda, çocukların ‘’orada güvende oluruz’’ diye toprağı kazıp yeraltına girmeye çalışmalarını işliyor ilmek ilmek. Bazen karıncalarla konuşuyor romanda ki çocuk kahramanımız Hasan, bazen yaptığı resimde ki kuşun kanadına binip uzaklaşıyor karanlık gerçeklerden. Hayal dünyası yardıma koşuyor en zor zamanlarında hep.
İnsanlar doğduğu ülkelere mi benzer? Sanırım biraz öyle. Hasan kitaptaki karakterlerden biri... Ve Hasanın hayatı da aynı yaşadığı Ortadoğu gibi… Yazar müthiş bir benzetme kullanarak resmetmiş bize Hasan üzerinden Filistin’i. Hasan dayak yer söyleyemez. Hasan’a işkence edilir sesini çıkaramaz. Haksızlığa uğrar hakkını savunamaz. Hasan asla düşmanına saldıramaz. Hasan çaresizdir, mücadele edemez, karşı koyamaz. Çünkü olası bir meşru müdafaa durumunda saldırganın çok daha fazla çok daha azgınca ve çok daha büyük zararlar vererek onu cezalandıracağını bilir.
Hasanlar gücün karşısında ezilir. Hasan aslında tek kişide değildir. Milyonlarcadır. Kabullenişmiş bir çaresizliktir Hasanların yaşadığı. Karşıda ki düşman siyasetle, tankla tüfekle girerken yurduna, Hasanlar yalnızca direnerek cevap verebilir vücutlarıyla. Ve tüm bu cümle eziyetler, işkenceler ve ölümler gözümüzün önünde yaşanırken Hasanları kimse koruyamaz, kollayamaz, el uzatamaz yalnızlıklarına.
Romanlarda güçlü karakterler yaratmak artık gerçekten kolay değil. Bu alanda profesyonel çalışan yazarlar bile bekleneni veremezken Pınar daha ilk kitabı ‘’Toprak ve Kefaret’’te ana karakterlerden biri olan Miron’u öyle güçlü resmetmiş ki. Çocuklara büyükleri tarafından yüklenilmeye çalışılan sevgisiz, insanlık değerlerinden nasibini almamış misyonların ilerleyen yıllarda bu masum çocukları nasıl bir canavara dönüştürdüğünün de göstermiş bize. Ve öyle etkili bir karakterle zulmü, acımasızlığı ve nefreti, aslında İsrail politikalarını sermiş ki önümüze Miron’un adı sayfaya her düştüğünde yüreğini ağzına getirecektir mutlaka okurun.
Ve Bekir. İnsan adalete olan inancını ne zaman yitirir? Hak adına yaptığı mücadeleler sonuç vermediğinde sanırım. Yani ne tanrıya ettiği dualar, ne kapılarını aşındırdığı mahkeme kapıları, ne kamuoyu kuruluşları. Sus pus olunca her şey, tuzla buz olunca insanın inancı, birey kendi adaletini hayata geçirmeye çalışır. Kitapta ki üçüncü ana karakterimiz de bunu yaptı. Kendi adaletini sağladı. Gönül ister ki hayat bize adaletin güçsüzün ve haklının yanında olduğunu göstere bilseydi. Gösteremediği için yazar bize Bekir üzerinden, yaşadığı acıların aynılarını kendine yaşatanlara da yaşatması üzerinden gösterdi.
Yaşamadığımız coğrafyalar hakkında yazılar yazmanın zor olduğunu biliyor Pınar. Ama kolaya kaçmıyor bu durum karşısında. Zor olanı seçiyor. Ve aslında bir bölgeye hapsetmeden bizi, savaşın her an her yerde, acının her an hemen dibimizde, ölümün çok uzaklarda değil, başucumuzda olabileceğini işliyor zihnimize. Takip edin derim Pınar Fidan Işık’ı ve Okuyun derim mutlaka ‘’Toprak ve Kefaret’’ kitabını.