Her toplumsal değişimde edebiyat , sanat , bilim ve eğitimde değişir, dönüşür ve güncellenir aslında. Toplumsal değişimlerde ki en önemli güç
sanattan ve edebiyattan çıkar. Topluma yön veren ışık tutan gücün kaynağı sanat ve edebiyattır. Cumhuriyet rejimine geçişimizde en önemli
güç sanattan ve edebiyattan kaynaklanır. Çünkü edebiyat ve sanat toplumun şifresidir. Bir ülkenin zenginliği edebiyatıyla ölçülür. Güneşin ,
ayın , yıldızların doğusunu ve batısını , kelebeklerin uçuşunu , martıların seslenişlerini , cırcır böceklerinin yaptığı serenadı herkes duyar, az
çok anlatır ama edebiyatçılar , şairler , yazarlar ve müzisyenler güzellikle anlatırlar. Savaşı bir çok yazar anlatmıştır ama Tolstoy kadar hiç kimse
etkileyici anlatamamıştır. Herkes sakız çiğner ama çingene kızı lezzetini çıkarır ya öyle.
Ben sosyal değişim dönüşümlerle ilgili çok kitap okudum. Ama hiç birinde Hugo’nun Sefiller isimli romanından aldığım tadı alamadım. Hugo
romantik bir yazar. Bu romanında 1789 Fransız devrimini anlatmış. Bizzat devrimin içinde bulunmuş… Ve bu devrimin edebiyatını yapmış. Atilla İlhan’da
böyle bir yaratıcılık vardı. Cumhuriyet rejiminin edebiyatını en güzel o yapabilmiştir. Aynı yaratıcılığı Maksim Gorki’de de görebiliriz. Maksim Gorki 1917 Rus
devrimci hareketinin en önemli edebiyatçısıdır. O devrimin temelinde Lenin’den sonra en çok onun payı vardır. Tolstoy ve Dostoyevski kadar önemli bir
edebiyatçıdır. Türk edebiyatında Fakir Baykurt ve Yaşar Kemal dışında Türkiye’yi edebiyat dünyasında temsil edebilecek çok fazla edebiyatçımız yok
sayılır. Tabi eleştiririm daha yetmiş yaşına gelmemiş ama yüze yakın roman , hikaye , öykü yazmış adam . Senede iki roman yazmış. Bakın Tolstoy Savaş Ve Barış isimli
romanını tam sekiz yılda yazmış on kez değiştirmiş yeniden yazmış. Tabi Dostoyevski’yi överim o hastalıklı haliyle Karamazov Kardeşler isimli romanı için tam altı yılını
vermiş. Hem de bu romanlar öyle pestili çıkmış kıytırık romanlardan değiller. Kocaman kocaman tuğla iriliğindeler. Bizim romancıların çoğu ayda bir roman yazıyorlar . O
iki büyük Rus yazarı Tolstoy’la Dostoyevski yaşadıkları dönemin ve toplumun sosyal olaylarını ve insan manzaralarını şaşılacak ustalıkla anlatmışlar. Türk yazarlarının çoğu
edebiyatı hobi olarak yapmaya çalışıyorlar. Dostoyevski’nin dünyaca ünlü eseri olan Suç Ve Ceza’yı ilk okuduğum da gerçekten anlayamamıştım. Ama duygusal anlamda
beni çok etkilemişti. Öyle bir etkilenmiştim ki bir daha elimden düşüremedim. Ben bu kitabı tam sekiz kez okudum. Bilinç dışı bir anlatım. Bu eser benim için bir keşiftir.
Bana beni tanıttığı gibi insanları anlamamda da çok önemli bir kılavuz oldu. Büyük İskender’in önüne Diyojen’i , Kristofer Kolomb önüne Amerika’yı çıkaran kadar benim
önüme de Dostoyevski’yi çıkarmıştır. Büyük İskender’i dünyaya tanıtan onu ünlü yapan Diyojen’dir. Yoksa kimdir ki İskender. Yani asıl büyük olan Filozof Diyojen’dir.
Her ne kadar 1917 Rus Ekim devrimine Lenin önderlik etmişse de devrimin oluşmasında Tolstoy’un payı yadırganamaz. Tıpkı Fransız devriminin en önemli teorisyeni
sayılan Jean Jacques Rousseau gibidir. Yani bir ülkenin sosyal ve ekonomik değişiminde edebiyat ve sanat çok önemlidir. Edebiyatı, edebiyatçıları, sanatı dışlayarak
değişimlerde başarı sağlanamaz. Fransa dönemin Cumhurbaşkanı De Gaulle’ye halkı uyandırıyor diye sanatı şikayet edenlere De Gaulle “Aman ha ona dokunmayın! O tek başına
Fransa’dadır” der. Aynı durum Çarlar döneminde de Tolstoy’un başına da gelir. Tolstoy sade bir yazar değildir. Rusya’da Çarlardan daha önemlidir. Rusya’da her anlamda
halka en çok sözü geçen , halk tarafından sevilen bir adamdır. Aydın olmanın yazar olmanın nasıl bir hal olduğunu Türk aydınları bilsin diye yazıyorum. Kiliseye
muhalefet ettiği için kilise tarafından aforoz edilmiştir. Mensubu olduğu kontlar sınıfı tarafından da dışlanmış . Bunlardan da öte çar tarafından sakıncalı görülmüş,
gözetime tabii tutulmuştur. Ama o bunların hiç birine aldırış etmemiştir.