Londra’da lüks bir otelde dünyaca tanınan ünlü bir kadın, otelin restoranında 12 aylık bebeğini emzirmeye başlar.
Diğer misafirleri rencide ettiği gerekçesiyle göğüslerini kapatması için otel görevlileri tarafından uyarılır.
Kadın, otel görevlileri tarafından aşağılandığını, utandırıldığını açıklar.
Görüldüğü gibi olay çok hassas bir konu…
Herkes kendi görüşü açısından haklı..
Kadınların toplum içinde emzirmesi konusu, insanları ikiye bölen bir konu.
Bir araştırmaya göre; Türkiye’de toplum içinde emzirmeyi ayıp bulanların oranı yüzde yirmiymiş.
Ama yine de toplum içinde emzirmek kaçınılmaz.
Çünkü bebeğin nerede, ne zaman acıkacağı belli olmaz.
Bebekler en olmadık zamanlarda ağlamaya başlarlar.
Cenaze merasiminde, düğünde, çalışırken aniden ağlamaya başlarlar.
Eskiden köylerde, kalabalık ailelerde kadın bebeğini kucağına alır, sırtını insanlara döner emzirirdi.
Gelişmiş, modern toplumlarda bu konu sorun edilmez. Kadın bebeğini nasıl emzireceğini bildiği gibi çevreden hiç kimse de o kadını tedirgin edecek hareketlerde bulunmaz.
Bilinçli bir anne toplum içinde hem emzirebilir hem de kendini göstermeyebilir.
Tabii bazı anneler bunun doğal bir durum olduğunu düşünür.
Bebeklerini acıktığı yerde rahatça göğüslerini açıp emzirirler, bu da onların hakları.
Buna da erkekler bakmasınlar…
Çok ayıp!.
Rahatsız edici bir durum. Sonuçta hepimiz biliyoruz ki, annelik kutsal, memeleri de gösteri, seksk objesi değil.
Ben bu konuyu yazmadan önce epey insanla, özellikle hanımlarla tartıştım. Herkes te usulüne göre, kadınların toplum içinde emzirmesinden yana tavır koydular.
Gördüm ki, en kırsalındaki insanlar, hükümet adamlarından çok daha bu konuda hoş görülü, töleranslı…
Bir kişi dahi olsun ‘ayıptır’ veya ‘günahtır’ dememiştir.
Sırf bu konuda değil her konuda toplum hükümet adamlarından çok daha özverili ve anlayışlı.
Tabii her konuda fikri olmayanların bu konuda da fikirleri yoktu.
Bu insanlar birilerinin ağzına bakan insanlardır.
Şimdi geldik bana bu yazıyı yazdıran asıl meseleye:
Üstatlar üstadı, Türk Edebiyatının dahi yazarı Bay İskender Pala üstat, Neşet Ertaş’ın türkülerini erotik buluyormuş.
Ertaş bir türküsünde; ‘Bir tenhada Can cananı bulunca’ diyor.
Bay Pala can ile cananın sevişeceklerinden korkuyor galiba…
Sana ne be kardeşim?
Sevişirse, sevişsinler, sana mı soracaklar?
Bu nasıl bir kafa?
Yasakçı (paranoya) devlet kafası…
Ne yazık! Ne yazık!
Türkiye’de bir kısım insan erotikliğin –seksin- ve cinselliğin kokusunu çok uzaklardan seziyorlar.
Diyelim ki; bir meydanın ortasında bir kadın, belinden yana kaymış eteğini düzeltiyor ya da saçlarıyla ilgileniyor. Sözünü ettiğim bu adamlar görür görmez feveran ediyorlar, ‘Başımıza taş (dolu) yağacak’ diyorlar.
Bunların yüzünden ülkenin bereketi kaçtı.
Ay neredeyse hükümetin yaptığı zammı, zulmü, adaletsizliği bu insanların yüzünden olduğunu söyleyecekler.
Sevgili Edip Cansever’in ‘Ruhi Bey’ isminde bir kahramanı vardır.
Ruhi Bey devamlı kendi kendisiyle yüzleşir ve kendini ‘Sen nasıl bir insansın’ diye kendini sorgular. Ama bir türlü bu sorusuna bir cevap bulamaz.
Bence İskender Pala’nın böyle bir sorgulamaya ihtiyacı var.
Şair Gülten Akın ‘Ah çekecek kimselerin vakti yok durup düşünmeye, ince şeyler anlatmaya’
Yazdığım her yazının satırları arasında zaman zaman duygularımı, fikirlerimi ve davranışlarımı sorgularım devamlı.
Kendimi Ruhi Bey gibi ‘Sen kimsin bu dünyada? Görevin nedir? Görevini yapıyor musun? Diye sorarım.
İnsanlar hastalıkları her zaman yoksulluktan, açlıktan kapmazlar.
Kristal tabaklardan, altından yapılmış klozetlerden, yumuşak minderli koltuklardan, yatlardan, saraylardan kaparlar.
Kadınlar hakkında çok yazmamın altında erkeği dışlayan bir erkek düşmanlığı falan yoktur.
Bu ülkede kadın olmanın çetin koşullarını bildiğim içindir.
Kadınların önüne konulan tabuların yıkılması gerekiyor.
Ülkenin her yanında kadınlara karşı şiddet var.
Bir ortaçağ ülkesi gibiyiz.
Kadınlar, çocuklar tecavüze uğruyorlar….