Rantçı anlayış o kadar etkili oluyor ki, insan, yaşamla ölüm arasında alması gereken en basit önlemleri rant uğruna erteleyebiliyor ya da yok sayabiliyor.
"Aman canım sende, büyük afetler 20-30 yıl aralıklarında yaşanıyor. O vakte kadar kim öle kim kala" diyen zihniyetin yerleşik sekter alışkanlıklar yaratması, olası felaketlerin boyutunu da büyütüyor.
Anlaşılacağı üzere, konumuz bugün de deprem. Çünkü, böylesi bir afetin büyüklüğüne bağlı olarak artan toplu ölümlerin bile bizi akıllandırmadığına tanık oluyoruz, ne yazık ki.
Marmara Depremi'nin 20. yılını geride bırakırken, Silivri merkezli yaşanan 5.8'lik İstanbul depremi bu gerçeği bir kez daha anımsattı.
Çünkü, İstanbul’da doğal afet toplanma alanları AVM veya iş merkezi oldu.
17 Ağustos 1999'da gerçekleşen büyük depremin ardından toplanma alanlarına alışveriş merkezleri yapılması ve yurttaşların olası bir büyük depremde nereye gideceklerini bilmemesi, hâlâ depremden ders alınmadığını gösteriyor.
Mega kentte afet toplanma alanı olarak belirlenen 493 bölgeden bugüne dek 416 tanesi, alışveriş merkezi, rezidans ve gökdelene, kentin hemen her yerindeki acil ulaşım yolları da otoparklara dönüştürülmüş durumda. Geriye kalan 77 afet toplanma alanı da, yurttaş tarafından ya bilinmiyor ya da herhangi bir afet halinde toplanmaya uygun değil.
Bu gerçeği açıklayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, sorumlu bir yeni planlamayla söz konusu alanların sayısını yeniden ihtiyaç duyulan seviyeye çıkartacaklarının sözünü verirken, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın yaptığı "Binlerce toplanma alanı var" açıklaması kafaları ister istemez bulandırdı.
Bu durum, afet anı ve sonrası için merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında ciddi bir koordinasyon eksikliği olduğunu gösterdi.
Umarım, bu eksiklik tez zamanda giderilir ve daha büyük ölçekli toplu ölümler yaşanmadan güvenli alanlar ve yapılar oluşturulabilir.