Sevgili okurlar sizce hangisi desem yanlış düşünmüş olurum benim için Dostoyevski gönlümün ve ruhumun adamı o kimi edebiyatçılar Tolstoy’un yüce bir dağ Dostoyevskinin bir tepe olduğunu söylerler Dostoyevskiyle hemen hemen aynı duyguları ve duyarlılıkları paylaşıyorum insanlara ve olaylara bakış açımız çok Farklı değil bende onun gibi sosyal ve siyasal olaylara ideolojik bakmıyorum benim için Dostoyevskiyi Tolstoy’dan Farklı yapan bir yazar aynı zamanda bir filozof ve bir psikianalist olmasıdır müthiş bir çağrım zenginliği var bu iki büyük dahinin bütün yapıtlarını okudum ama Dostoyevskiyi tekrar tekrar okudum belirtmek de yarar var Dostoyevskiyle uzun zaman aynı yolda yürüyemezsiniz yolun yarısında geri döner ya da sizinle kavgaya tutuşur çünkü ne zaman neyi yapıp neyi yapmayacağı hiç belli olmaz kafası karışık ruhu sıkıntılı öfkeli ve sabırsız bir adamdır devrimciler Dostoyevskiyi hiç sevmezler ama Tolstoy’u baş tacı yaparlar çünkü Dostoyevski ateşli bir milliyetçi aynı zamanda otokrasi yanlısıydı kendini idam sehpasına çıkaran sonra zindanlara atan Sibirya’ya sürgün eden savunduğu sistemin başındaki çardır işte bu yüzden devrimciler onu sevmezler Tolstoy bütün bunların tam tersini savunur ve otokrasiye büyük darbeler vurmuş bolşevik devriminin yolunu açmış kilisenin işleyişine karşı çıkmış bir babayiğittir Dostoyevski kiliseye hiç dokunmamış Tolstoy kiliseyi eleştirdiği için kilise tarafından afaroz edilmiş ve bu düşünceleri yüzünden mensubu olduğu asiller sınıfından da afaroz edilmiştir kendisinin zengin bir kont olmasına yüzlerce dönün arazisi yüzlerce köyü olmasına rağmen özel mülkiyeti eleştirmiştir hatta bu eleştirini marxdan da önce yapmıştır her türlü adaletsizliğin ve acının sebebini özel mülkiyete bağlamıştır her şeye sahip olanlar ve hiçbir şeye sahip olamayanlar bir gün mutlaka karşılaşacaklardır sözü onundur sevgili okurlar devleti çok fazla yüceltmenin hiçbir anlamı yoktur devleti halk seçer halkın isteklerini yerine getirmiyorsa o devlet eleştirilmelidir ama genelde bugünkü dünyamızda devletleri zenginler mülk sahipleri seçerler kendilerine karşı çıkanlarla mücadele etsinler diye anlamlı ve adaletli bir hayat istiyorsak önce zenginler zenginliklerinden fikir adamları bencilliklerinden sanatçılar edebiyatçılar fildişi kulelerinden vazgeçmelidir biz insanlarda egolarımızı baskılamalıyız bu iki dünya edebiyatına yön vermiş bu büyük insanları siz okurlarımla paylaşmak istedim elbette ki sözünü ettiğim gibi Tolstoy’u sevmiyorum anlamına gelmez Tolstoy’u sevmemek kabul etmemek aptallıktır Tolstoy’un savaş ve barış Dostoyevskinin suç ve cezası olmasaydı dünya edebiyatının bir tarafı gerçekten eksik olurdu Tolstoy Rus halkının nasıl bir baskı ve yoksulluk altından yaşadığını bir sayım sırasında görür bu sayımda kendisinin de ne kadar zengin olduğunu görür ve ilk defa zenginliğinden insanlığından nefret eder ve kendini büyük bir sorgulamaya çeker Tolstoy’un itiraf isimli eserinde Tolstoy çok önemli bir itirafta bulunur der ki isteseydim Dostoyevskiyi hayatının sonuna kadar paşalar gibi yaşatabilirdim bunu yapmadığım için çok pişmanım benim bu zalimliğime karşı o gittiği her yerde beni göklere çıkardı dünya insanlığına büyük katkıları olan ve hayatı anlamlı hale gelmesinde önemli roller üstlenen iki büyük insan aynı ülkeyi paylaşmalarına rağmen çok Farklı kimlik ve kişiliklere sahiptirler mesela Dostoyevski fakirlerin tedavi gördüğü yoksullar hastanesinde doğmuş yoksul yaşamış ve yoksul ölmüştür Tolstoy ise asillerin doğduğu ve büyüdüğü bir malikanede doğmuş köleleri ve köyleri olmuştur böyledirler Dostoyevski sıkıntılı bir adamdır bu sıkıntılarını romanlarında anlatır Tolstoyun sıkıntılı olmadığı görülsede o Dostoyevskiden çok daha sıkıntılı yaşamış bir çınardır öylesine sıkılmış ki çiftçiler gibi çalışmaya başlamış tarla biçmiş ekin ekmiş hacca gitmiş kısa zamanlarda olsa da derme Çatma bir kulübe yapmış orada yaşamış hatta etten sütten kendini çekmiş uzun süre sadece ekmekle yaşamaya çalışmıştır