TIMARHANE GÜNLÜĞÜMDEN

Tuncer Altunbulak

Sevgililerin dostların buluştukları bebeklerin serbestçe sağa sola koşuşturdukları Gebze’nin göbeği olan meydandayım nasıl bütün yollar Roma’ya çıkarsa Gebze’nin de bütün sokakları yolları bu meydana çıkar akşamın yanan loş ışıkları buraya daha da romantikleştirir şehirler canlı insan gibidirler kalpleri ve ruhları vardır işte Gebze’nin şehrinin kalbi ve ruhu da bu meydanda artar benim için Gebze Paris gibidir Paris değildir tabi ben Paris gibi hayal ediyor ve burada bu duygular içinde yaşıyorum Paris’e götürseler beni birkaç gün sonra burayı isteyeceğimi özleyeceğimi çok iyi biliyorum kırk yıldır buradayım çocuklarım Ardahan’da doğdular burada tahsil gördüler buranın suyunu içip ekmeğini yedi ve burada büyüdüler hemen yanımda genç bir kadın bebeği ile konuşuyorlar.

Kuşlar gibi cıvıldaşıyorlar genç hanımların bebekleriyle ilişkileri çok mükemmel gurur verici çocukların sorularına cevap vermek gerçekten büyük sabır ve tahammül ister bilindiği gibi sabır ve tahammül insanı olgunlaştırır birinden özür dilemek af dilemek gibi de insanlaştırır ben hep gelir bu meydanda oturur insanları izlerim beni mutlu eder üstadım Dostoyevski bir romana başlamadan önce sokaklara çıkar insanları izler ve romanına uygun karakteri bulur onları ete kemiğe büründürmüş hayat sokaklarda ceryan eden Rus halkının ne kadar bunalımlı endişeli şüpheci ve sıkıntılı olduğunu Dostoyevski’nin roman kahramanlarından biliyoruz raskalnitaflar prens müşküller Dimitriler Rus’turlar

Dün bu meydan da bu düşüncelerle boğuşurken arkamdan bir el omzuma dokundu annemin eli sandım sıkıntılı zamanlarımda rahmetli yanıma gelir elimi omzuma koyar dertlerimi paylaşırdı anam babam doktorum her şeyimdi sarılır senin acın derdin bana gelsin oğul derdi kurandan sureler okur dualar ederdi annesinin babasının hayır dualarını almayanların ne işleri düzgün gider nede yüzleri güler bu böyle bilene

Omuzumdaki el annemin eli değil bu el tımarhaneden bir arkadaşımın eli deli hüsnünün eliydi hüsnü edindiğim dostların en güzelidir gönlü, ruhu ve vicdanı çok güzeldir dünyanın en merhametli en özverili insanıdır ayrıca benimde okurumdur hüsnünü gördüğüm zaman Dostoyevski’nin roman kahramanlarından Pascal Nikofu  görmüş gibi olurum Pascal Nikof gibi yabani duruş kuşkucudur ayrıca hüsnü de Pascal Nikof gibi üniversitede okumuştur hazır cevaptır tımarhaneden çıktıktan sonra beni hiç aramadın nasıl dostsun özür diledim güldü boş ver ben seni seviyorum ne yapı ne işler görüyorsun dedi sonra biliyor musun bilmem ama hani bizim paranoya remzi vardı ya o öldü bu yazın sana hep Ardahanlı Dostoyevski derdi remzi tefecileri hiç sevmezdi Dostoyevski‘nin suç ve ceza isimli romanını okuduktan sonra tefecilerden nefret ediyordu o romandaki tefeci kadının yüzünden

Olacak remzi yaşça benden küçüktü gün boyu bir köşeye çömelir rodinin heykeli gibi düşünürdü bir gün ne düşündüğünü sormuştum derin derin bir bilim adamı tavrıyla insanın varoluşunu dedi bende sesimi çıkaramamıştım ölmüş ağrısı acısı sıkıntıları da bitmiş tımarhaneye gelenlerin çoğu kendilerini deli saymazlar deli olan dışardakiler ve de doktorlardır remzi saz çalar türkü söyler resim yapardı çok güzel hikaye anlatırdı pür dikkat dinlerdik onu hiç unutmam bir gün biri kulağıma remzi için bu adam bade içmiş hak vergisi demişti o gün hüsnü ile gün boyu beraberdik edebiyattan sanattan konuştuk bana Viktor hugu dönemi Fransız hukukunu anlattı çok zoruna gidiyordu Victor hugu’nun sefiller romanındaki roman kahramanı jan valyana verdiği ceza haksız da değildi bir ekmek çaldı diye jalvanyana dönemin mahkemesi yirmi yıl hapis cezası vermişti boşuna kızıyorsun dedim baklava çalan iki çocuğu bizim hakimlerde hapis etmedi mi roman rollandın Tolstoy’un hayat isimli bir kitabını almıştı biraz Tolstoy’u tartıştık üstadın savaş ve barış eseri kadar yaşamla iç içe geçmiş başka bir eser yoktur Tolstoy büyük bir yazar böyle insanların nerde durduklarına değil insanlık için ne yaptıklarına bakmak lazım sanatla hayatı birleştirmiş bir yazar onun sivas topol isimli eserini okuyan gariçe elek sandra hüngür hüngür ağlamıştır buna benzer bir şey de çarlardan biri Dostoyevski’nin ölü evinden notlar isimli romanını okuyunca ağlamış ve benim ülkemde böyle şeyler nasıl yaşanır diye.         

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.