Bir gönül dostumu daha yitirdim.
O yıldır spor yaptığım parkın karşısındaki müstakil evin penceresinden her sabah el sallayarak selamlıyor, sevgisini gösteriyordu.
Çok iyi bir insandı.
Bütün insanlığın acısını vicdanında taşıyordu.
Üç gün önce çok kötü bir şey oldu, selamını almak için cama baktım yok.
Kapının önünde bir kalabalık var, sanki birileri başımdan aşağı kaynar su döktüler.
Öldüğünü hemen anladım.
Yaşlanmıştı ve ölümü çok istiyordu.
İstediği olmuştu….
O’nunla yine bir parkta tanışmıştık. O zaman yetmiş yaşındaydı.
Vaktin var mı, biraz konuşalım demişti.
Başım gözüm üstüne…
Benim de bir insana ihtiyacım var, seni Allah gönderdi demiştim.
Oğluyla gelini şikayet etmişti. Annesiyle birlikte biz O’nu el bebek, gül bebek büyüttük, kölesi olduk ama O ne yaptı, söylemeye dilim varmıyor….
Bir hafta şu parkta yattım, kalktım. Yaptıklarını unutamıyorum, zihnimden çıkarmak istiyorum, çıkaramıyorum.
İnsan gerçekten yaşadıklarını unutamıyor, geçmişimiz bir gölge gibi, nereye gidersek gidelim , o da arkamızdan gelir…
Ben geçmişimi yazarak hafifletiyorum, taşıyamadığım sorunlarımı okuyucularımla bölüşüyorum.
Yazmak bir tür terapi.
Yaşlı adam çok çekmiş, çok yorulmuştu.
Sesi, yüreği, yüzü, her yanı acılarla kuşatılmıştı.
“Beni istemiyorlar.
Emekliliğim yok, bir başka gelirim de yok. Yetmiş yıllık emeğimi, kazancımı oğluma verdim, geldi şu evi aldı, tapusunu da kendi üzerine yaptırdı. Maalesef zamane çocukları işte böyle. Bir sürü evlat annelerine, babalarına bakmıyorlar, dışarı atanlar bile var. Bakımevleri böyle insanlarla dolu… Hastanelerde annelerini, babalarını ziyaret etmeyen, oralarda bırakan insanlar var. Küçükken, tavşanım, bir tanem, kır çiçeğim, yaşama sevincim dediğimiz kızlarımız… Aslanım, canım, ciğeirm dediğimiz oğullarımız….. Yaşlandığımız zaman, ne yazık ki, yüzümüze bakmıyorlar.
Bilsinler ki, onlara da onların çocukları, onların bize davrandığı gibi davranacaklardır.”
Yaşlı adam, o gün bana, buraya yazamayacağım önemli şeyler anlatmıştı.
İnsan bu hayatı bir kere yaşıyor; üçüncüsü, dördüncüsü yok.
Toplumsal yaşantımız giderek de kötüleşiyor.
Kendi anlayışını farklı yollardan topluma kabul ettirmeye çalışıyor. Ne büyüklerin küçüklere sevgisi, ne de küçüklerin büyüklere saygısı kaldı.
Yaşlılarla konuşup onların hallerini sormuyoruz, emeğe, insana saygı duymuyoruz.
Telefonlarımız, bilgisayarlarımız her şeyden çok daha önemli hale gelmiş.
Arabasına, babasından çok daha büyük değer veren insanlar tanıyorum.
İnsanlarımızın çoğu samimiyetlerini, yeteneklerini, duygularını yitirmişler. Açlık sınırının altında yaşayan on milyon insanımız var. He gün onlarca insan intihar ediyor.
Sokaklarda açlıktan ölen onlarca insanımız var.
Dünyanın en çok dilencisi olan ülkesiyiz!....