Şiddeti önlemede yasalar
** Sorunun psikolojik, sosyolojik, ekonomik, ahlaki ve kültürel boyutları olduğuna da dikkat çeken Kuruçay çözümde her kurum ve bireyin üzerine düşen sorumluluklar olduğunu hatırlattı
Gerek aile içi şiddetin gerekse kadına yönelik şiddetin önlenmesi için 2012 yılının Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde yürürlüğe giren 6284 sayılı Kanun, kabulünün 7’nci yıldönümüne iki gün kala Gebze’de masaya yatırıldı. Kocaeli Barosu tarafından düzenlenen panelin açılışında konuşan Gebze Cumhuriyet Başsavcısı Erdal Kuruçay özetle şunları kaydetti:
HERKESİN SORUMLULUĞU VAR
“Şiddetin önlenebilmesi için yasal düzenlemeler tek başına yetmez. Konunun psikolojik, sosyolojik, ekonomik, ahlaki ve kültürel boyutları da bulunmaktadır. Yasal düzenlemelerin etkin uygulanması ve şiddet konusunda her kurum ve birey üzerine düşen sorumlulukları aktif ve ciddi şekilde yerine getirmelidir” dedi.
Kocaeli Barosu bünyesindeki; Kocaeli Barosu Kadın Hakları Merkezi Gebze Temsilciliği tarafından düzenlenen, “Aile içi şiddet” konulu, panelin açılışında konuşan Gebze Cumhuriyet Başsavcısı Erdal Kuruçay şunları kaydetti:
TOPLUMSAL BİR SAĞLIK PROBLEMİDİR
“Kadına yönelik şiddet toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren, çok ciddi insan hakları ihlallerine yol açan ve şiddete maruz kalan kadınlarda hem fiziksel hem de psikolojik sorunları doğuran bir toplumsal sağlık problemidir.
KANUN 8 MART 2012’DE KABUL EDİLDİ
Türk hukukunda son olarak kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla 8 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun; 18 Ocak 2013’te ise aynı konuna ilişkin uygulama yönetmeliği kabul edilmiştir. 6284 sayılı Kanun, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri ve özellikle Avrupa Konseyi’nin İstanbul Sözleşmesi’ni esas almıştır.
“KORUNAN KİŞİ” KAVRAMINDAN KASIT…
6284 sayılı yeni Kanun; kadın, çocuk, aile bireyi ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurunu korunmaktadır. Korunan kişi kavramı ile; ‘Tedbir kararı kapsamında korunan şiddet mağdurunu ve varsa beraberindeki çocukları, aile bireylerini ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurları’nın anlaşılması gerektiği belirtilmiştir.
KORUMAK, SON VERMEK, REHABİLİTE…
Kanunun amacı, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişileri ve en temel insan hakkı olan yaşama hakkını korumak, kadın cinayetlerinin son bulması için kurumlararası iş birliğini sağlamak, şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali bulunan kişileri rehabilite etmektir.
OLASI MAĞDURLAR DA KAPSAM DÂHİLİNDE
Görüldüğü üzere, Kanun’un amacı sadece şiddeti önlemek ya da şiddet mağdurunu korumak olmayıp şiddet uygulayanı da tedavi etmektir. Sadece şiddete uğrayan değil şiddete uğrama tehlikesi altındaki kişiler de kapsam dâhilindedir. Bu hükümle, ‘Şiddet gerçekleşmeden önleme’ amaçlanmaktadır.
TEK BAŞINA YASAL
DÜZENLEME YETERSİZ
Esasen şiddetin önlenebilmesi için yasal düzenlemelerin tek başına yeterli olmadığı görüşü genel kabul görmektedir. Bu bağlamda, şiddetle mücadele sadece hukuki bir sorun olmayıp konunun psikolojik, sosyolojik, ekonomik, ahlaki ve kültürel boyutları bulunmaktadır.
TOPLUM BİLİNÇLENDİRİLMELİ
Bu nedenle, sorunun çözümünde ilgili tüm kurum ve kuruluşların işbirliği içerisinde mücadele etmesi, ŞÖNİM (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı/Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi) gibi Kanun’la ilgili tedbirleri uygulayacak ve denetleyecek kurumların iyi işletilmesi, toplumun bilinçlendirilmesi ve toplumsal farkındalığın arttırılması gerekmektedir.
UYGULAMADA BU KARARLARA
UYUM HUKUKUMUZUN GEREĞİ
Bunun yanı sıra hiç şüphesiz uygulayıcılara da büyük görev düşmektedir. Unutulmamalıdır ki, dünyanın en iyi kanunları bile kötü bir uygulayıcının elinde adaletsiz sonuçlar doğurabileceği gibi en kötü kanunlar da iyi bir uygulayıcının elinde adil sonuçlar doğurabilir.
Uygulamada başta Yargıtay Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının dikkate alınması ve uygulanması, hukukumuzun gereğidir.
FİZİKSEL, RUHSAL, SOSYAL
OLARAK GÜÇLÜ BİR AİLE ŞART
Hepimiz biliyoruz ki toplumun en küçük yapı taşı ailelerdir. Sağlıklı bir toplumun oluşabilmesi; ailenin, fiziksel ve ruhsal yapısı ile sosyal hayat içerisindeki yerinin güçlü olması gerekliliğine dayanır.
Aile içerisinde önemli yere sahip olan kadın yani anne, gelecekte toplumları oluşturacak çocukları yetiştirir, onların sağlıklı bir şekilde büyüyüp sosyal bir varlığa, bireye dönüşmesi için eğitir, terbiye eder.
SUÇA SÜRÜKLENME OLASILIĞI
AİLE YAPISIYLA BİRE BİR İLİŞKİLİ
Meslek hayatımda sıcak aile yuvasından, anne sevgisi, baba şefkati ve merhametinden mahrum kalan çocukların suç işleme ya da suça sürüklenme olasılıklarının; aile yapısı sağlam, anne baba birlikte ya da daha geniş aile yapısında bulunup yetişen çocuklara göre yüksek olduğunu bizzat müşahede ettiğimi belirtmek isterim.
Bu nedenlerle, bir taraftan kadını korumak isterken aile kurumuna zarar vermemeye özen göstermeliyiz. Hele kadını içi boş, gerçek sosyal ve ekonomik hayatla örtüşmeyen hayaller peşinde koşturacak söylem ve eylemlerden kaçınmalıyız diye düşünüyorum.
YOK EDİLEMESE BİLE
MİNİMUMA İNDİRİLEBİLİR
Sonuç itibariyle yasal düzenlemelerin etkin bir biçimde uygulanması ve şiddet konusunda her kurumun ve bireyin üzerine düşen sorumlulukları aktif ve ciddi bir şekilde yerine getirmesi durumunda şiddetin önlenmesinin mümkün olacağı, tamamen yok edilemese bile en azından minimum seviyeye indirilebileceğine inanmaktayım.
6284’Ü ÇEKİNMEDEN TARTIŞMALIYIZ
Bu kapsamda 6284 sayılı yasanın eksik kalan ve toplumsal bünyemize uymayan yönleri var ise bununda hiç çekinilmeden tartışılması ve ifade edilmesinin gerektiğini bildirmek isterim.”