Dün, kamudaki alt işveren (TAŞERON) çalışanlarının güvenceli gelecek konusundaki kaygılarını giderecek sözde düzenlemelerin, seçim yatırımı olarak yasal hale getirildiğinden söz etmiştim.
İşte, o düzenlemelerde, taşeronda çalışan işçiler adına yapılacak toplu sözleşmeler için güzelleme yapan ifadeler şöyle: ‘’Kamuda çalışan taşeron işçileri bulundukları işkolunda örgütlü sendikalara üye olabiliyor. Sendikalar ülke çapında o işkolunda çalışan işçilerin yüzde 1’i, toplu iş sözleşmesi yapılacak işyerindeki işçilerin ise yarıdan bir fazlasını üye kaydedince toplu iş sözleşmesi imzalayabiliyor. Toplu iş sözleşmesinde bazı sosyal haklar da karara bağlanır. İşçilere İş Kanunu’nda belirtilen yıllık izin süresinden daha uzun yıllık izin hakkı sağlanması, bayramlarda ek ödemeler yapılması, iş sözleşmesinde kararlaştırılabilir. Böyle bir durumda işçilerin doğrudan ücretleri artmayabilir fakat ek bazı haklara kavuşurlar.’’
Bu ifadelerde sorun yok, mevcut toplusözleşme düzeninin içerik olarak aynısı. Ama, bir alt başlıkta, söylenen alt işvereni korur nitelikte.
‘’Ücret farkı devletten’’ denilen alt başlıkta, aslında başka bir gerçeğe yapılan vurgu dikkat çekiyor.
Evet, taşeron işçisinin sendikaya üye olup toplu iş sözleşmesi imzalayabilmesi hakkı yeni bir hak değil. Daha önce de alt işveren işçileri bağlı bulundukları işkolunda sendikalara üye olarak sendikanın yetki alması halinde toplu iş sözleşmesi imzalayabiliyorlardı.
Fakat taşeron işçilerinin zaten iş güvencelerinin çok düşük olması nedeniyle sendikalardan uzak duruyordu.
Bu düzenleme sonrası alt işveren işçisi, sendikaya üye olup toplu iş sözleşmesi imzalayarak ücret farkı elde ettiğinde ücret farkının kamu ihalesini veren kamu kurumu tarafından karşılanacak olması yeni bir durum.
Yani, ‘’taşeron işçilerinin sendikalaşması önündeki engelleri azaltıldı’’ propagandası için söz konusu yeni yük işverenin değil, devletin sırtına yükleniyor. Yani, özünde, halkın sırtına yeni bir yük.
Bunun menfi propagandasında ise ‘’Bu düzenleme sonrası daha fazla taşeron işçisi sendika üyesi olabilecek’’ diyerek, ‘’Allah’tan belanızı mı istiyorsunuz’’ diye bir de duruma muhalefet edenleri saf dışı bırakmanın yolları açılmış oluyor.
Bir de, kamunun, taşerona yapacağı ödemeler, iş güvenliği ve sosyal haklar başlığı var tabi ki.
Kamu, bu düzenlemeleri, taşeronların daha denetlenebilir olması adına yapıyor. Ama, topluma, ‘’taşeron işçisinin sorununu çözdük’’ diye yansıtılıyor.
Ödemenin taşerona değil, işçiye yapılacak olması yeni bir düzenleme. İşçiyi düşük ücretten ve ödeme yapılmamasından koruyacak gibi duruyor. Ama, dediğim gibi, imzalanan toplu iş sözleşmesinde sağlanan maddi ve sosyal hakların ihalede belirtilen rakamın üzerine çıkması halinde aradaki fark ihaleyi veren kamu kurumu tarafından karşılanacak.
Dolayısıyla alt işveren işçilerinin ücretinde toplu iş sözleşmesi ile bir artış olduğunda artış doğrudan kamu kurumu tarafından karşılanacak.
Yani, biz karşılayacağız, biz…
Sendikaların örgütlü olduğu işkollarında iş kazalarının daha az yaşandığı, işçilerin haklarını çok daha rahat elde ettikleri bir gerçek.
Bu yasal düzenlemenin, sadece bu nedenle bile olsa kamudan ihale alan işverenler başta olmak üzere bütün işverenlerdeki sendika algısının değişmesi açısından çok önemli diye sunuluyor.
Neye, ne kadar önem verildiği uygulamada görülecek…