CHP Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'na bir uyarıda bulunmuş ve ‘’Suyu tasarruflu ve verimli kullanmazsanız Türkiye'de tarımı iki yıl içinde bitireceksiniz" demiş.
Kaplan, bu ifadeyi Dünya Çevre Günü dolayısıyla TBMM’de düzenlediği basın toplantısında kullanmış. Hem de, olanca iyi niyetiyle. Çünkü, AKP’nin, bu konudaki sabıkası da, ilgili sayın bakanın yol haritasıdır…
Çevre ve doğada meydana gelen tahribat ne yenidir ne de AKP’nin vazgeçebileceği bir yöntemdir. Çünkü, en kolay ve önemli oranda rant yaratmanın yolu budur. Memlekette satılacak bir şey kalmadığını düşünürseniz, bu yolun önemi de ortaya çıkar.
Sayın Kaplan, gerçekten de olanca iyi niyetiyle uyarı görevini yerine getirmek istemiş. AKP’nin (Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın) bu projeksiyonunun ülkeye afet, kuraklık, sel, küresel ısınma, iklim değişikliği olarak geri döndüğünü söyleyip, çevre ve doğaya zarar vermemek için herkese büyük görev düştüğünü dile getirmiş.
Özünde, ‘Tarımı bitireceksiniz’ demiş sayın Kaplan ?
Halbuki, AKP, 2002’de iktidara geldiğinde çevre sorunu zaten bir ülke ve bölge sorunu olmaktan çıkıp dünyayı ilgilendirir hale gelmişti. Dolayısıyla, gelişmiş ülkelerin bir çoğunda olduğu gibi, yaşanabilir bir dünya için çevreye önem veren politikaların hazır olması ve kısa süre içinde uygulamaya konulması gerekirdi.
Ama, yapılanlar, bunun çok uzağında, tam aksine, çevresel değerler de rant uğruna kurban ediliyor…
Çok doğru olan bir şeye de parmak basmış sayın Kaplan. Diyor ki; ‘’Çevreyi ve doğayı kirletmemek adına şunu yaptım diyemezsiniz.’’
Çok doğru, ama bu sadece günlük politikaların değil, 24 Ocak 1980’de uygulamaya konulan ve 12 Eylül darbesiyle de koruma altına alınan neo-liberal politikaların bir sonucudur.
AKP de, 12 Eylül’den sonra hükümet kuran ve bu politikanın uygulayıcısı konumunda olan tüm siyasal partiler ile onların devamı olmakla övünen AKP’dir.
1970’li yılların başında hız kazanan plansız sanayileşme ve kentleşme (genelleme adıyla kalkınma) bölge insanına ve ve doğaya rağmen yapıldığı için şimdilerde felaket senaryoları üzerinde tartışmaktan geri duramıyoruz.
İzmit Körfezi'ndeki kirlilik,
Sualtı rezervlerinin tükenmesi,
Barajlardaki su seviyesinin düşüklüğü ve kuraklık tehlikesi,
Bu kent insanının yaklaşık 15 yıldır her mevsim değişiminde tartıştığı konular yumağı haline gelmiştir. Sayın Kaplan, işte bunları da dile getirip, Bakan Eroğlu’nun sorularını yanıtlamasını istemiş.
Ama, ne gezer…
O değerlerin yok edilmesi için uluslar arası tekelci sermayenin her isteğini daha rahat yerine getireceği yasal düzenlemeleri yapan bir siyasal anlayışın temsilcisinden yurtsever bir tavır beklenebilir mi ?
Kaplan’ın dediği gibi, halkımız ekmek ve buğday almak için yabancı ülkelere muhtaç hale gelecektir. Hem de çok kısa süre sonra.
Bu soruna dikkat çekmek bile başlı başına önemli…