TANIDIĞIM İNSANLAR

Tuncer Altunbulak

Yazmak ve konuşmak daha çok konuşmak ama dedikodusu olmayan konuşma tranvmalara ilaç gibi gelir. Büyük usta sait faik yazmasaydım kesin delirirdim der bir süre yazmayı bırakmış sonra bir gün bakmış deliriyorum yeniden başlamış konuşurken dertlerimizden ve acılarımızdan arınırız. Ne yazıkki ceptelefonları yüzünden konuşmayan düşünmeyen bir toplum olmuş durumdayız. Hergün işim gereği yirmi, otuz insanla konuşuyorum ben bildiklerini, gördüklerini duydukları ve yaşadıkları öykülerini anlatıyorlar benim en büyük zenginliğim bu

Edebiyat ve sanat dediğimiz sanat böyle yeşeriyor sanatların içinde en güçlü sanat sayılmasını nedeni burdan geliyor... Shakespeare insan doğarken ağlar yeterince ağladığında’da ölür der... İnsan çok ilginç bir canlı doğada göründük’ten beri anlatılıyor ama hala binde biri anlaşılmış değil bu bile insanın evrenin en muhteşem canlısı olmasına yeter insanlığın bugünkü geldiği medeniyetin mimarı İnsan’dır. Tanıdığım insanların içinde yaratıcı ve hiç çekinmeden fikirlerini söyleyenler var oynak taşlar gibi kendini taşımayanlar var... Yetenekli iyi insanlar da var tabi içlerinde efhamlılar. Deliler faişeler, kumarbazlar, ruhhastaları, akıltutulması yaşayanlarda var...

Benim işim bu insanların hayat öykülerini anlaşılır bir dile anlatmakdır. Gıdamı insanlardan alıyorum... Dün ilginç bişey oldu Efhamlı, tranvmalı on kişi bi dernek’de bir araya geldik. Altısı rahatsızlıklarına çözüm bulmak için bakıcılara gitmişler on kişinin altısı ruhsal v de psikolojik sorunlu bu oranı toplumun geneline vurduğumuz zaman toplumun yarısından biraz fazlasının ruhsal sorunlu olduğu ortaya çıkar ayrıca bu altı kişi bir psikiyatra gitmeden önce bakıcıya gitmişler bu hesab’da ne kadar kültürlü

Olduğumuzu ve rasyonel düşündüğümüzü ortaya koyar ihtiraf ediyim bu altı kişiden biride benim Edirnenin bir köyünde yaşlı bir kadındı bakıcım almanyadan, Hollandadan, türkler  gelmişti eşini neden sevmediğini bilmiyenler, bebeği olmayanlar işleri istediği gibi gitmeyenler. Çoçukları iş bulamayanlar bütün bu sorunları yaşlı, cahil ama kurnaz bir bir kadın çözecekti köyün en lüks evi onundu yontma taşdan yaptırmış iki son model taksi bir traktör inek koyun kuzu dan oluşan bir sürü sü vardı. Cahillik böyle bişey cahilliğimize birde modern hayat dediğimiz yaşadığımız bu hayatın içine koşuşturması girince nevrimiz dönüyor doğal olarak strese sıkıntıya giriyoruz sonunda sorun gelip eğitimde düğümleniyor. Ülkemizde ki eğitim hali acınacak haldedir bu eğitim sistemiyle ne patent ne yayın nede bilim ve teknoloji üretebiliriz. Bilgi gücün anahtarıdır derler halk olarak bu gücü elde edemediğimiz sürece emperyalistlerin baskılarından. Bakıcılarından şerrinden şehlerin şihlerin uyutmalarından asla kurtulamayız ve hiçbir zaman güzel olana doğru olana kavuşamayız. Güzeli korumamız, model olarak almamız için özgürlükçü bir eğitime ihtiyacımız var eski bile olsa eskimişdir deyip güzel olan hiçbirşeye sırtımızı dönmemeliyiz güzel güzeldir ve asla yenisi eskisi olmaz 19 yy. Şairlerinden Ahmet ova bir şiirinde kadınlara konuşmayı öğrettim aman tanrım şimdi onları nasıl durduracağım der varın siz düşünün ne demek istediğini işte öğretmek böyle bi şey Leninin sanatların içinde en çok önem verdiği sanat sınama sanatıdır... Sınama hayattır der... Sınamayla hayatı olduğu gibi yakalarız dünya vatandaşı olmamız için birden çok dil bilmek. Güzel konuşmayı bilmek dans etmek kibar olmak, iyi insan olmak gerekiyor... Güzelliğe giden yol doğruluktan demokratik bir eğitimden ve sevgiden geçiyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.