SOSYAL ADALET, EŞİTLİK VE DEMOKRATİKLEŞME İÇİN ADIM ATMALIYIZ

 

   Yeni yıla bizim için hayati önemi olan ve olmazsa olmaz dediğimiz mallara yapılan zamlarla girdik. Çok mutlu olduk. Yeni yılda zam zam zam diyerek tencere ve tavalar kafalarımızda girdik. Bu bir delirme hali mi? Peki ne? Aslında Türkiye’deki geniş, büyük kitlelerin zamlar karşısında şaşkınlık içerisinde ne yapacağını bilemez halinin yazıyla karikatürselleştirilmiş hali. Halkın büyük kesimi zamlar karşısında tencere, tavalar kafasında henüz kendi kendine konuşuyor ve yakınıyor. Ya da burjuva partilerinin bulunduğu ideolojik ve politik yerden pozisyon tutarak gerçekçi olmayan tartışmalar yapıyorlar. Bu tartışmalar ya da sistemin içerisindeki partiler üzerinden kendi yaşamsal sorunlarını ifade etseler bile, bu durum çareler üretmiyor.

   Bu durumun yarattığı ve gün geçtikçe arttırdığı öfkeyi hep birlikte biriktiriyoruz. Artan öfkemiz bizi çaresizliğe değil, birlikte çare aramaya yönlendirmelidir. Bugün kendi başımızın çaresine bakma değil, dayanışmayı örme, birlikte hareket etme günüdür. Şu çok açık ki,  Bugün olanları kavrayamayıp, kendi yağıyla kavrulmak isteyenler, hakikaten kavrulup gidecekler.

   Türkiye’deki sistem tümüyle çökmüş, lime lime dökülmeye devam ediyor. Türkiye’nin ödemeler sistemi, adalet, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik sistemi tıkanmıştır. Ülke ve toplum adeta vurgun yemiş durumdadır. Bu kriz ortamında hükümet, geniş büyük kitleler nezdinde inandırıcılığını yitirmeye başlıyor. Hükümet ve sermaye grupları, bu ekonomik kriz karşısında meşruluk krizi yaşıyorlar. Artık, egemenler kendi çıkarlarına olanları toplumun ve genelin çıkarları gibi gösteremiyorlar. Kamu çalışanları, emekliler yoksulluk sınırında yaşamaya mahkûm edilirken egemenler bütün bunlar “İstikrar için” dediklerinde öfkeleniyoruz. Enflasyon artışı ve zamlardan dolayı, işçi ücretleri düşüyor, sosyal haklar budanırken kaynak yok diyorlar, sadece öfkeleniyoruz. Sermaye sahipleri, egemenler, bizlerin, yoksulluğa, işsizliğe ve açlığa mahkûm olmamızın, kendi sorumlulukları olduğunu artık geniş kitlelerden gizleyemiyorlar. Bir yandan da kitlelerdeki kötümserlik, kayıtsızlık toplumu kötürüm kılıyor. Kitlelerin biriken bu büyük öfkesi, ne yapacağımızı bilmez hallerimiz, birbirimize bir şey yapalım deme durumlarımız, aslında zamanla bir basınç da yaratacaktır. Bu basıncın kendisi hükümeti, sendikaları, her şeyi yenileyecektir. Yeni mücadele yolları ve müdahale yolları ortaya çıkacaktır.

   Bu yeni ruh hallerimizin yaşamı ve bizleri nasıl değiştireceği,  sınırının ne olacağını, nerede nasıl duracağını Türkiye’deki sınıflar arasındaki mücadele belirleyecektir. Şimdilik çalışanlar olarak sessiz, sitemsiz, öfkemizi içimize atan, yeterince tepki vermeyen durumda gözükebiliriz. Ancak çalışanların öfkesi ve çaresizliği birikiyor. Bu öfke ve çaresizlik kendi üstünde mücadele etme ve pozisyon tutmalara neden olacaktır. Bu dönem kitleleri yaşamın, açlığın, işsizliğin zorladığı yeni mücadele biçimleri, alışkanlıkları, gözü karalıkları meşru ve haklı gördükleri eylemleri yapma halini ortaya çıkaracaktır. Toplumda kökleşmiş, yapısallaşmış sorunları yeni, kendiliğinden kitle hareketleri sarsacak gibi… Fakat kökleşmiş büyük sorunları çözmek başka bir iş. Hepimize kolay gelsin.