"Onları yalnızca porte üzerinde yan yana gelmiş notalar mı sanıyorsunuz? Yoksa evrene dağılan düzenli frekanslar mı? Ya da; şarkı türkü, marş, beste, güfte vs. Onlar; tüm dünya halklarının yaşanmışlıklarından imbiklenen, her damlasında geleceğe dair umudu, inancı, azmi taşıyan; dünün, bugünün ve geleceğin sesleridir. Onların ülkesi, dili, dini, bayrağı, sınırı olmaz. Çünkü tüm insanlığa aittirler."
Böyle başlıyor Ekrem Ataer’ in Yeni Ülke yayınlarından çıkan ‘’Sol’’ 1,2,3…’’ kitabı. Sözü, sesi, müziği ve müzisyeni, melodi ve ritmi açıklayarak yolculuğun ilk adımlarını atıyor. Ve aklımızdan tutup bizi insanlık tarihinin en zor yıllarına, ikinci dünya savaşına götürüyor. Alman orduları Leningrad’a kadar ilerlemiş, insanlık faşizme karşı direniyor. Bir işaret bekliyor cephede dövüşenler, bir cesaret gerekiyor ve yüreklere Dmitriy Şostakoviç’in '’Leningrad Senfonisi’’ çalınıyor. Dağılıyor kara bulutlar, açıyor güneş, dalgalanıyor Berlin semalarında kurtuluş bayrağı.
Kitabın sayfaları arasında gezinirken zihnimiz ulusaldan evrensele doğru bir yola çıkıyor. Bir sayfasında Timur Selçuk’un, Ruhi Su’nun hayatını okurken diğer sayfada kendimizi Victor Jara’nın, Hanns Eisler’in yanında buluyoruz. Müziğin önemli köşe taşlarını anlatırken bu taşları ören ustaların portrelerine de yer veriyor yazar. İlgilisi için, severek söylediği ya da dinlediği marşların yazılış süreçlerini ve üreticilerinin yaşam hikayelerini okuyabileceği kitap ayrıca karekod ile dinlenebilirlik özelliğini taşıyor.
1 Mayıs'ın öncesinde Yeni Gelen Dergisi Nisan sayısı için Sevgili Ekrem Ataer ile son kitabı ‘’SOL’’ 1,2,3…’’ ve Devrimci marşlarımız üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Günümüzde yeni marşlar yazılmıyor mu? Doğu kökenli marşlar yok mu? Varsa neden bilinmiyor? Dünya devrimci marşlarını bugün Türkçeye kazandıran çalışmalar var mı? Avrupa ya da Latin Amerika da bilinen ve söylenen ‘’Türkiyeli’’ bir marş var mı? Timur Selçuk bu ülke için ne ifade ediyor? İşçileri sanatın üreticisi haline nasıl getirebiliriz? Türkiye işçi sınıfının gerçek müziği hangisidir? Hepsi ve daha fazlası Yeni Gelen Dergisinin Nisan sayısında yayımlandı.
Ekrem Ataer’in kitabını okurken Enternasyonal şiirini yazan kişinin bir tekstil onu besteleyen kişinin ise torna işçisi olduğunu öğrendim. Kendisine günümüzde işçiler genellikle sanatın üreticisi değil de konusu olarak karşımıza çıkıyor, işçileri sanatın üreticisi haline yeniden nasıl getirebiliriz diye sorduğumda bana şu önemli cevabı verdi;
‘’Neye nasıl bakarsanız o da size öyle bakar (!) Bu sorunun yanıtlarını sendika yönetimlerinde, “demokratik” oluşumlarda, işçi örgütlerinde, sol adına siyaset yaptığını söyleyen parti, örgüt, yapı, platform vs. onlara sormak gerek. Pek sağlıklı yanıt alabileceğinizi düşünmüyorum çünkü programlarında “sanat” çok küçük bir alan olarak hayat bulabiliyor. O da kuru bir propaganda ve nümayiş çıtasının üzerine çıkamıyor. Bu konuda ülkemiz en sağlam ve aklı başında 2 kurum gördü Köy Enstitüleri ve Halk Evleri.. Onlar da ziyadesi ile sanat insanı yetiştirmiştir. Sonuçta sistem tarafından kapatılarak ödüllendirilmiştir!. O misyonu az da olsa üstlenen parti, siyaset yapı vs. olmuş mudur? hayır. İşçiye devrimin ya da örgütün üreticisi değil de konusu olarak bakmaya devam edilirse bu böyle sürer gider ve sonra bir bakarsınız o insan yığınları hiç tahmin etmediklerinizi bu ülkeye iktidar etmiş. Lakin tıkanılan nokta; sonuçları çok yakınımızda yaşarken sebeplerini çok uzaklarda aramaktan geçer.’’
Ekrem Ataer, İstanbul doğumludur. İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı'nda 1 yıl Şan, 4 yıl Temel Bilimler eğitimi aldı ve aynı üniversitede 2 yıl Yüksek Lisans yaptı. Avusturya-Viyana Müzik Akademisi'nde Kompozisyon Eğitimi üzerine kurslara katıldı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda 5 yıl Sanatçı Öğretim Üyesi olarak görev aldı. Ayrıca İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Radyo-TV yapımcılığı ve yönetimi dersleri verdi. Sanatçının 8 albüm çalışması bulunmaktadır.
Radyo ve Televizyon programlarıyla da tanınan Ataer, Kanal 6, Radyo Barış, Cem Radyo, Radyo Cumhuriyet, Kent Radyo gibi yayın kuruluşlarında program yapımcısı, yayın koordinatörü ve sunucu olarak görev yaptı. 8 yıl TRT'de "Türkü Şöleni" adlı programı (356 bölüm) hazırlayıp sundu. TRT INT'te "Sözüm Türkçe Üstüne" adlı programın da sunuculuğunu yaptı. Ataer, 2006 yılı Ocak ayından itibaren 2 yıl TRT Radyo 4'te "18'den 20'ye" adlı programı, 4 yıl TRT FM'de "Ekrem Ataer'le Geceye Doğru", "Ekrem Ataer'le Hareket Zamanı", NTV Radyo'da "Ekrem Ataer'le Türküler Dolusu" adlı programları hazırlayıp sundu. Ataer, 2005 yılından itibaren kendi kurduğu, ülkemizin en büyük "Halk Korosu"nu yönetiyor. 600 kişilik olan koroyla birçok konser verdi.