SOKAKTAKİ ÜÇ SURİYELİ...!

İsmail Kadı

Pazartesi günü sabahın erken saatlerinde spor yapmak için yürüyüşe çıkmıştım.

Evden sokağa adım attığım da hava hafif yağmur çiseliyordu.

Bir ara geri dönmeyi bile düşündüğüm oldu.

Neyse hazır erken saatte kalkmışken bu yürüyüşü tamamlamak içimden geldi.

Hemen yola koyuldum.

Bir süre yürüdükten sonra sabah ezanı okunmaya başladı.

Yürüyüş güzergahımı fazla uzatmak istemedim çünkü yağmur zaman zaman artmaya başladı.

Eski çarşı, yeni çarşı derken yolumu Atatürk Caddesi üzerinde bulunan Yunus Emre Parkı’na kadar uzattım.

Sabah ışıkları yeterince çevreyi aydınlatmamış, sokakta bir kaç kişinin dışında kimseyle karşılaşmadım.

Daha sonra Yunus Emre parkı içerisinde bulunan spor aletlerini bulunduğu noktaya doğru ilerledim.

Bir önceki günden gazetemiz yazarı Tuncer Altunbulak ile spor yapmak için anlaşmıştık.

Yağmur zaman zaman hızlanıyordu.

Baharın ilk günü olmasına rağmen hava oldukça soğuktu.

Biz de parkın içerisinde ısınma hareketlerine hemen geçtik.

Birara par içerisinde bulunan bankların üzerinde bir hareketlenme belirtileri oldu.

Önce telaşlandık daha sonra üç kişi 16-17-18 yaşlarında çocuklar üzerlerinde bulunan çulu sırtlarına alarak ayağa kalktılar.

Doğru dürüst Türkçe konuşmayı bile bilmiyordular.

Tuncer Altunbulak çocuklara yaklaştı; “geceyi parkta mı geçirdiniz” diye sordu.

Onlarda “evet gidecek başka bir yerimiz olmadığı için en güvenli burayı bulduk.Çöp bidonunun çevresinde bulduğumuz eski örtüleri üzerimize örttük” ifadesini kullandılar.

Gece çok soğuk olduğu için hiç uyuyamadıkları yağmur altında çok üşüdükleri her  hallerinden belliydi.

Giysileri de soğuk hava şartlarına uygun değildi.

Tuncer Altunbulak çocuklara Fatih Devlet Hastanesi’nin acil servisine gitmelerini orada ısınabileceklerini söyledi.

Ancak çocuklar bizim söylediklerimizi ya anlamadı veya çok fazla dinlemek istemedi.

Gebze gibi gelir düzeyi yüksek olan bir kentte 16-17-18 yaşlarında çocuklar havanın soğuğuna ayazına, yağmuruna rağmen sokakta, parkta banklar üzerinde yatıyor olmaları yüreğimi acıttı.

Evlerini, sıcak yuvalarını, doğup büyüdükleri topraklarını terk etmek zorunda kalan Suriyeli bu çocukların hangi ruh halinde hareket ettiklerini hep merak ettim.

Yaşadığımız coğrafya da savaşın, ölümün ve yağmanın ağır yükünü 16-17-18 yaşlarında üç çocuk yağmura, soğuğa inat omuzlarında taşıyordu.

Onların umutları vardı.

O pazartesi sabahını hiç ama hiç unutmayacağım...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.