Gebze’de Eğitim-İş Sendikası’nın kurucusu olan eğitimci Sinan Kol, 17 Ağustos 1999 depreminde yazlıkta oldukları Çınarcık’ta eşi ve iki kızını kaybetti. Sinan Kol o geceyi ve yaşadıklarını 21 yıl aradan sonra ilk kez anlatıp sosyal medyadan paylaştı. Sinan Kol’un “17 Ağustos kara tarih” başlıklı paylaşımı şöyle:
“O gece çocuklarımla konuşalı daha 2 saat olmuştu. Onlar evde anneleriyle yeni uykuya dalmışken ben yazlıktaki büfede yarı uyanık gibi tetikte uyuyordum. İlk önce korkunç bir ses duydum. Yerimden fırladım. Yakındaki trafo patladı diye düşündüm. Sağa sola baktım gökyüzü "kızıl kıyametti". Denize baktım gemiler ve tekneler denizde başıboş savruluyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Benden daha yaşlı biri O LANET SÖZÜ SARFETTİ "DEPREM" oluyor dedi.
İlk işim telefona sarılmak ve evi aramak oldu. Telefonlar çalışmıyordu. Kör karanlıkta taksi durağına gidip bir taksiye binip Çınarçık'tan eve, Yalova'ya hareket ettim. Yollar yarılmış, asfalt parçalanmıştı. Taksici Yalova'ya varmadan "DEPREM OLMUŞ İN AŞAĞI BEN EVİME GİDECEĞİM" dedi. Kavga gürültü Yalova girişine geldik. Yolun sonu başlamıştı. Yollar yarılmış içine su dolmuş deniz yürüyeceğim yolları doldurmuştu.
Sular bazı yerde boyumu aşıyordu ama ben eve ulaşmaya çalışıyordum. Evin önünden geçmişim ev yok görmemişim. Tanıdık bir şey görmedim. Okulu görünce aklım başıma geldi. Evi geçtiğimi farkettim. Geri döndüm "EV YOKTU" Hiç insan da yoktu. Yaz olması nedeniyle çok kişi zaten tatildeydi. Sesim çıktığı kadar bağırıyor bir ses duymaya çalışıyordum. Sanki her taraftan çığlıklar kopuyor gibiydi ama sadece benim sesim çıkıyordu. 5 katlı bina yere yapışmıştı.
Bir solukta enkazın her yanını dolaşıyordum hayat yoktu. Artçılar arka arkaya oluyor ben enkazın üstüne bir çıkıp bir iniyordum ki karşı komşum bayanı yerde gördüm. Her yeri kan ve yara içindeydi. İlk sorum tabiki; bizimkilerden haberin var mı oldu. Ne acıdır ki kadının verdiği cevap ben hariç herkes yok… Eşim ve kızım öldü içerde kaldılar.
3. artçıda bina kayınca enkazın dışında kalmıştı. Birlikte bir ses duymaya çalışıyorduk. Eşi ve kızını biliyordu ama oğlundan haberi yoktu. Ben hiç bir şey bilmiyordum. Duyacağım bir ses bana umut olacaktı. Kolonlar, kirişler arasına parmak girmiyordu. Yapa yalnızdım. Sabah olunca başkaları da yardıma geldi. Beni birileri zaman ilerledikten sonra sahra çadırına götürmüş doktor hemşire iğne yapıyordu. İğne sonrası nasıl oluyordu da ben tekrar evin yanına geliyordum. Kindi bu insanlar bana neden iğne batırıyorlardı. Bunu hiç öğrenemedim.
Ailem ve akrabalarım gelmişti. Onlar da telaşla sağa sola koşturup iyi haber almaya ve beni teselli etmeye çalışıyorlardı. Zaman ilerledikçe
kahrolası haberler peş peşe geliyor beni daha da perişan ediyordu. Çaresizdim birilerinin bana iyi haber vermesini bekliyordum. Apartmanda 19 kişi…
ilk gün eşim Buket, ikinci gün büyük kızım Ilgım sonrada küçük kızım Begüm... Artık sadece ev değil ben de enkaza dönmüştüm. Her yanım kırık döküntü. Ben hayattan kopmuştum. Bu bekleyiş çooook uzundu. Dünyam yıkılmıştı… Sözün bittiği yere gelmiştim… Deprem hakkında hiç bir bilgim yoktu. Olduğunda da gerek benim için gerek herkes için ne büyük "felaket" olduğunu gördüm.
21 yıldır ilk kez yazdım 1/milyonunu.
Sonradan öğrendim Erzincan ve diğerlerini. Ama ERZİNCAN DEPREMİni anlatan en güzel ve gerçek söz "ERZİNCAN'da BİR KUŞ YOK KANADINDA GÜMÜŞ YOK" İşte Marmara depremi de öyle oldu kanatlarım kırıldı KUŞLARIM YOK oldu.
Böyle ve benzeri felaketlerin asla bir daha olmasını istemem ve düşünmek istemem. Resmi rakamlara göre 18 bin, gerçekte çok daha fazla canımız uçup gitti. Tarifsiz acılar yaşadık.
Başta eşim ve çocuklarım olmak üzere tüm deprem şehitlerimizin RUHLARI ŞADOLSUN IŞIKLAR İÇİNDE UYUSUNLAR.
Bu günlerde konuşulan DEPREM senaryolarını "BANA BİR ŞEY OLMAZ" diye önemsemeyeler için söylüyorum. TEDBİRLERİ ELDEN bırakmayınız.” (Haber Merkezi)