Olup bitenlerden insanların başı döndü.
Hergün yeni bir kırılma ile sarsılıyoruz.
Artık hiç bir şey sürpriz gelmiyor.
İnsanlar neye, kime inanacağını ve itibar edeceğini şaşırmış durumda.
Her şey saman alevi gibi yanıp sönüyor.
Bazıları için suç sayılanlar iktidara sırtını dayayanlar için günlük, sıradan, önemsiz konu haline geldi.
Önceki gün Ankara Gar katliamında kaybettiğimiz 102 insanımız için ağıtlar yakıldı.
Durum öyle bir hal aldı ki, insanlar acılarını ve üzüntülerini yaşamalarına bile tahammül edilemedi.
Ülkenin acilen iç barışa ihtiyacı var.
Hergün öfke ve nefret içeren söylemleri duymaktan yorulduk.
En küçük bir ihtilafı bile çözemez olduk.
Kendi içerisinde bu denli sıkıntı yaşayan bir toplum geleceğe umutla bakma şansı yok.
Ülkenin yerel gündemi bir türlü oluşmuyor.
Bunun pek çok nedeni var.
Bir gün kalkıyoruz, eğitim sistemi sil baştan yeniden dizayn edilmiş.
Hiç kimseden ses çıkmıyor.
Bir süre insanlar bu konuyla oyalanıyor ve zaman geçiriyor.
Daha o sorunu konuşamadan yeni bir konu gündeme geliyor.
Toplumun bir bölümü şöyle düşünüyor;
“Büyüklerimizin elbet bir bildiği vardır” deniyor.
Bu konuları eleştiren muhalif aydınlar ya meseleyi anlatmakta yetersiz kalıyor veya anlatacak iletişim aracına ulaşamıyor.
Sokağa çıksak önümüze gelen insanlara şöyle bir soru yöneltsek;
Son üç ayda Türkiye’de yaşanan en önemli gördüğünüz beş konuyu sıralar mısınız?
Acaba bu konuda kaç kişiden doğru bir cevap alırız.
Fındık üreticisi beklediği ücreti alamadı.
Bir kısım üretici tepkilerini dile getirdi.
Önemli çoğunluk ise sessiz kaldı.
Üzüm üreticisi yine aynı durumda.
En son et ithalatı, hayvancılığa büyük darbe vuracağı ifade ediliyor!
Kendine yeterli olan bir tarım ülkesiyken bu duruma nasıl geldiğimizi izah edebilecek kaç kişi bulabiliriz.
Hani diyordu ya, Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal; “bize plan değil pilav lazım”!
Şimdilik pilav var, ileride pilavı bile bulamayabiliriz.
Gebze’nin eski köylerine gittiğimde hemen herkesin bir kaç büyükbaş hayvanı olurdu.
Bazılarının kapısında ise çok sayıda küçükbaş koyun türü hayvan görmek mümkündü.
Hiç unutmuyorum, Balçık Köyünde 2010 yılına kadar çok sayıda sürü sahibi olan bir komşumuz vardı.
Geçtiğimiz hafta Balçık Köyü’ne gitmiştim, komşularla ayak üstü sohbet ettik.
İlk söyledikleri söz “artık buralarda tarım da bitti hayvancılık da bitti”
Nasıl mı?
Köy meraları köylünün elinden çıktı, artık hayvanları otlatacak yer kalmadı.
Tarım ise hava kirliliği yüzünden, meyvecilik de küçük çaplı tarım da bitti.
Bir başka önemli konu, insanların toprakları çok para ettiği için herkes kısa günün karı diyerek topraklarını sattı.
Kala kala elimize ne kaldı onu bile bilemiyoruz.
Aklıma Afrika atasözü geldi;
“Beyaz adam geldiğinde, bizim topraklarımız, onların ellerinde İncil vardı. İncil’i verip bizi uyuttular; gözlerimizi açtığımızda İncil bizim elimizde, topraklarımız onlardaydı”
Jomo Kenyatta
Bizim uçsuz bucaksız işlenmeyen topraklarımız dururken herşeyi dışarıdan alır duruma geldik.