Referandum süreci içeride ve dışarıda tüm hızıyla sürüyor.
Pazar günü devlet büyüğümüz Kocaeli’nden dünyaya seslendi.
Lafı uzatmaya, yaşananları özetlemeye, eğip bükmeye gerek yok.
Sorunu tüm çıplaklığı ile ortaya dökmek en doğrusu.
Sorun açık ve net Türkiye Cumhuriyeti’nin Aile Bakanı Türk toprağı olan Hollanda başkonsolosluğuna sokulmaması diplomasi tarihinde görülmemiş, duyulmamış bir saygısızlıktır.
Yapılan bu saygısızlık ülke olarak hepimizi rencide etmiştir.
Kadından sorumlu bakanımız polis eşliğinde sınır dışı edilmesi kabul edilebilir bir durum değil.
Yapılan bu fiili durumun özeti demokrasinin ayaklar altına alınmasından başka birşey olmasa gerek.
Avrupa’nın göbeğinde insan hakları, temel hak ve özgürlükler yok sayılmıştır ve yerlerde sürüklenmiştir.
Birileri diyor ki, Hollanda’nın 15 Mart Çarşamba günü seçimi var.
İyi güzel de seçim var diye temel hak ve özgürlükleri askıya almak gerekmez.
Aşırı sağcı, Türk ve islam düşmanı partinin oyları yükselmesini önlemek için bu hamle yapıldığı öne sürülmüş.
Nereden bakarsanız bakın yapılan yorum ve değerlendirmeler özrü kabahatinden büyüktür.
Bazıları diyor ki, “Referandumdan evet oyu çıkması için bu tür engellemeler yapılıyor”
Bununla yetinmeyip daha ileri sözler söylenerek Almanya ve Hollanda’nın “hayır” çıkmasına destek verdiği ifade ediliyor.
Yapılan bu tür değerlendirmeler son derece inciticidir.
Bir ülke ortak aklı kaybetmeye başladığı andan itibaren olmadık yakıştırmalara başvurulur.
Evet çıksa onların ne kazancı olacak “hayır” çıksa onlara ne...
Bizim nasıl bir rejim ve sistemle yönetileceğimiz onların umrunda bile değil.
Esas sorun bizde!
Kendi kendimize yaptığımızı dünya alem toplansa bize yaptıramaz.
Hani derler ya aile içerisinde bir kavga başladımı en son söylenecek söz ilk ağızdan söylenir.
Böyle durumlarda bizi seven var sevmeyen var, sevenler üzülür sevmeyenler ise ohlanır...
Bu yaşananları bir başka açıdan ele almak lazım.
Dünya büyük bir köye dönüştü, öyle herkes her istediğini yapması zorlaştı.
Nasıl bizim ülkemizin bakanına zorbalık yapılmasına seyirci kalınmasını istemiyorsak biz de içimizde yaşayan yurttaşlarımıza kötülük yapılmasına başkaları sessiz kalmaz ve karışma hakkı doğar.
Haklı olarak bize de şu soruyu sorarlar;
“Hukukun üstünlüğü sizde var mı”?
“Yargı bağımsızlığı ne ölçüde uygulanıyor”?
“Basın özgür mü”?
Bu tür kriterlere bakarlar...!
Ama yönetim sistemimizi sorgulama hakları olmaz.
Olan bitene bir de büyük pencereden bakalım.
Bizim bakanlarımıza, siyasetçilerimize yapılan küstahlığa tepki gösterdiğimiz kadar Türkiye üzerinden yapılan yabancı düşmanlığına da duyarsız kalmayalım.
Çünkü bu büyük köyde bizden başkaları da yaşadığını bilelim ve ona göre davranalım.
İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına reva görelim...
O zaman söz söyleme hakkımız her zaman olur!