Bana Sivas katliamını gerçekleştirenler kimlerdir diye sorulsa, onlara Nâzım Hikmet’in şu şiiriyle cevap verirdim. ‘’Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim, / Akarsuyun / Meyve çağında ağacın / serpile gelişen hayatın düşmanı’’
Hayata dair güzel olan her şeyin düşmanı olanlar, farklılıkları zenginlik değil, tehdit olarak görenler, kendi gibi düşünmemeyi suç sayanlar 33 aydınımızın canına kıyarak toplumu sustura bileceklerini zannettiler. Oysa aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen bizler, onların isimlerini sevgi, saygı ve özlemle anıyor, kitaplarını alıyor, türkülerini dinliyor, şiirlerini okuyor, eşitliği, özgürlüğü ve kardeşliği savunmaya devam ediyoruz.
***
Sivas katliamı sırasında çekilen bazı fotoğraflar simgeseldir. Madımak oteli merdivenlerinde kurtarılmayı bekleyen üç şairin fotoğrafı da bunlardan biridir. Önünde kırmızı yangın tüpüyle Behçet Aysan, arkasında düşünceli, üzgün haliyle Uğur Kaynar ve elinde kırık tahta süpürgesi ile Metin Altıok... Ne yazık ki Behçet’in önünde ki yangın tüpü Sivas’ın ateşini söndüreme yetmeyecek, Uğur’un düşünceleri ve Metin’in elindeki kırık tahta süpürgesi planlanmış bir cinayeti ve örgütlenmiş cehaleti yenemeyecektir.
***
‘’Değişen bir şey yok hiç / ölüm hariç’’ diyordu ‘’Bir Eflatun Ölüm’’ adını verdiği şiirinde Behçet Aysan.
‘’Kırgınım, / saçılmış / bir nar gibiyim / sessiz akan bir ırmağım / geceden / git dersen giderim / kal dersen kalırım / Git dersen / kuşlar da dönmez, güz kuşları / yanıma kiraz hevenkleri alırım / ve seninle yaşadığım / o iyi günleri, / kötü günleri bırakırım. / aynı gökyüzü aynı keder / değişen bir şey yok ki / gidip yağmurlara durayım.’’
Şair ve yayıncı Uğur Kaynar, belki de en az tanınan şairidir Sivas katliamının. Hatta kendisini Hasret Güntekin ile karıştıranlarda çoktur. Oyuncu Ercan Keşal onun için şöyle der "Ömrünün bilmem kaç senesini cezaevlerinde geçirmiş, mahpusta iken çocuğunun doğumu ile annesinin ölüm haberini aynı anda alan bir adamdı Uğur. Bütün bunları hak edecek ne yapmıştı bu ülkeye? Niye Sivas’a gitmişti? Niye cezaevine girmişse işte o yüzden Sivas’a gitmişti. 12 Eylül’den önce ODTÜ işgaline, Şentepe Direnişi’ne, Tuzluçayır’a niye gittiyse, ondan gitmişti Sivas’a. 12 Eylül faşist darbesinden sonra niye yattıysa Mamak’ta, o yüzden yatmıştı Madımak Oteli’nin dumana kesmiş ucuz halılarının serildiği koridorlarına… İnsan olmaktan başka bir şey bilmiyor ve elinden başka bir şey gelmiyordu işte’’ Bu insan olmaktan başka hiçbir şey bilmeyen Şair, Sivas Zara’da doğmuştu. Hayatını Sivas’ta kaybettiğinde çantasından bir paket Bafra sigarası, bir mendil, notlar düşülmüş bir defter ve o defterin içinde yeni yazdığı belli olan, yarım kalmış şu şiir çıkmıştı.
"Öldüğümde / doğduğum yere gidiyorum. / Yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği / işte böylesine yeniyorum…"
Şair, yazar ve öğretmen Metin Altıok ise 52 yaşında Sivas’ta hayatını kaybeden şairlerimizdendi. Gülümseyerek çekindiği bir fotoğrafının alın kısmına kızı için ‘’babanı hep böyle güleç hatırla’’ notu yazmıştı. Bu ‘’vasiyet’’ gibi temenniden kızı gibi onu sevenlerde payını aldı ve Metin Altıok’u herkes güleç hatırladı.
Gün bitti lambayı hazırla; / Işık kalmadı girecek odamıza. / Çek perdeleri sevdiceğim; / Kanadı kırık bir akşam / Zonkluyor durmadan dışarda. / Sen bugünden yarına / Birazcık umut sakla.
Yarın farklıdır bugünden, / Adı değişir hiç olmazsa. / Kara bir suyu / Geçiyoruz şimdilerde / Basarak yosunlu taşlara. / Sen bugünden yarına / Birazcık umut sakla.
Aradan onca sene geçti fakat karanlık yüzünü aydınlığa çevirmedi. Bizler yinede Sivas’ta yitirdiklerimiz hatrına ve aydınlık günlerin inancına bugünden yarınlara biraz umut saklayalım.