SEFİLLERİ OKUMAK 

Tuncer Altunbulak

Bir arkadaşımla ortaklaşa okuyoruz kitapları. Genelde önce okuyor kendimizce önemli bulduğumuz yerlerin altını çiziyoruz, sonra bu konuları tartışıyoruz. Epey roman okuduk dikkatimi çeken önemli nokta şu oldu; benim altlarını çizdiğim yerler onun hiç dikkatini  çekmemiş, onun altlarını çizdiği yerler de benim dikkatimi çekmedi.
Bu durum hayata farklı açılardan baktığımızın bir göstergesi. Onunla Mehmet Akif'le Neyzen  Teyfik'in dostluğuna benzer bir dostluğumuz var. Onu hep Akif gibi görürüm ve saygı gösteririm. Dostluğumuzun asla idolojik bir anlamı yoktur. Bizi yan yana getiren en önemli etken olaylara sosyal açıdan ve insanlık anlamından bakışımızdır.
Kimi zaman aramıza giren darğınlığı dostluğumuz devreye girer giderir. Okuduğumuz son kitap Victor Hugo'nun Sefiller isimli romanıdır. Dil ve üslup bakımından açık anlaşılır bir romandır. İlgiçdir bu romanda bile farklı farklı yerlerin altını çizmişiz. Bu durumun nedenini  arkadaşımla aramızdaki ekonomik ve coğrafi nedenlere bağladım. O İzmirli, ben  Ardahanlıyım. Orta tabakadan varlıklı birisi, ben en alt tabakadan yoksul biriyim. Benim en önemli gıdam ekmek, peynir; onun en zayıf gıdası balık vs vs.  
Bu romanda ben romanın baş kahramanı Jan Val Jan'ın yoksulluk içindeki kız kardeşinin beş çoçuğunu doyurmak için bir fırından bir ekmek çalarken yakalanıp 19 yıla  mahkum olmasına takıldım. Takılmamın nedeni Jan Val Jan'la olan ortak yanlarımdır, insanlar yedikleri gibidirler derler ben de zaten birisinin benim gibi düşünmesini istemem. Bu doğal da değil. Herkes yediği ve doğduğu yer gibidir. Bunu yazar Peyami Safa'dan biliyorum. İki yaşındayken babası ölmüş ve onu kimsesizler mezarlığına koymuşlar. Yazar annesinin hıçkırık ve göz yaşlarıyla büyümüş eserlerindeki  dramatik konular bundandır. 
Dostyevski de kimsesizler hastahanesinde doğmuştur. Onun da romanlarını acılar ve yoksulluklar üstüne oturması bu yaşamı yüzündendir. Sefiller romanını anlatmamın bir başka nedeni de aydın ve halk arasındaki ilişkileri anlatmak içindir. 
Yazar bu romanıyla  Fransız halkına yönetim erkinin adaletsizliğin ve hukukun olmayışını anlatıyor. Vatan ve halk severlik budur işte, bizim edebiyatımız bitmiş. Son dönemlerde yazılan roman öykü ve tiyatro eserlerimizin çoğunun içeriği sıfır. Bir kısmı halkın anlamayacağı dil ile yazılmış. Oysa edebiyat ve sanat halkı aydınlatmak için vardır. Bizde politika gibi edebiyat ve sanatta halkı ilgillendirmeyen sorunlara yönlendiriyor. Edebiyatçıların görevlerinden biri de halkın kültürüne sahip çıkıp geliştirmektir. Kim nasıl düşünürse düşünsün Cemil Meriç de Mehmet Akif de Nazım Hikmet de hatta ileri gidiyim Adem de Havva da Dede Korkut da Homeros da bizim değerlerimizdirler.
Dante diyor ki; haklı bir isteğin karşılanmamasına boş sözlerle değil eylemle cevap vermek gerekir. Hazreti Ali de herkes yaptığı işle cemiyete katkı sunar ve insan sunduğu iş kadar deyerlidir der...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.