1930 yılından itibaren çıkartılan bir dizi yasa ile önce belediye seçimlerine katılım hakkı, daha sonra köylerde muhtar olma, ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları 5 Aralık 1934 de anayasa ve seçim kanununda yapılan yasa değişikliği gerçekleşmiş oldu.
Bunları sırasıyla şöyle özetlemek de yarar var;
1- Belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı
2- Kadınların katıldığı ilk belediye seçimleri
3- Köy muhtarı seçme ve seçilme hakkı
4- İlk kadın muhtarın seçimi
5- Milletvekili seçme ve seçilme hakkı
6- Kadınların katıldığı ilk genel seçimlerde 18 kadın vekilin parlementoya girmesi
Gerekli yasal değişiklik 1934 yılında dönemin Başbakan’ı İsmet İnönü ve 191 milletvekilinin sunduğu anayasa ve seçim kanunda değişiklik yapılmasında ön gören yasa meclise sevk edildi.
5 Aralık 1934’de öneri mecliste görüşülür yapılan oylamada 317 üyeli mecliste oylamaya katılan 258 milletvekilinin tamamının oyuyla değişiklik önerisi kabul görür.
Anayasanın 10 ve 11. maddeleri değiştirilerek her kadına 22 yaşında seçme 30 yaşında seçilme hakkı tanınır.
Yasanın çıkmasının ardından 7 Aralık 1934’de Türk Kadınlar Birliği İstanbul Beyazıt Meydanında büyük kutlama mitingi yapar, ardından Beyazıt’tan Taksim’e kadar yürüyüş düzenler.
Türkiye’de kadınların katıldığı ilk genel seçim 8 Şubat 1935 yılında yapılır.
Bu seçimlerde 17 kadın vekil Türkiye Büyük Millet Meclisine girmeye hak kazanır.
1936 yılı başında boşalan milletvekillikleri için yapılan seçimlerde emekli öğretmen Hatice Özgen Çankırı Milletvekili olarak meclise giren 18. kadın vekil olur.
Eğer kadınlar bu haklarını bir daha kaybederse kolay kolay geri alamaz.
Bunu neye dayanarak söylüyorum, pek çok dinci cemaat sözcüsü “kadının yeri evidir, sokağa çıkması günahtır, kız çocuklarınızı okula göndermeyin” diyerek fetva veriyor.
Belki bugün, bu konu gerçekleşmez ama ileride oluşacak olan baskılarla bu düşünceler destek bulabilir.
Bir düşünün bakalım 15 yıl önce bugün yaşananları birisi çıkıp söylemiş olsa insanlar “şaka mı yapıyorsun” diyerek güler geçerdi.
Demek ki, karşı devrim hareketi devletin bütün güçlerini ve imkanlarını kullanarak her türlü baskı ve şiddeti uygulayabiliyor.
Yarın geç kalmadan bugünden önlem almak, mücadele etmek sadece kadınların değil çağdaş düşünen herkesin görevidir!
Aksi halde kadınların neleri kaybedebileceğini düşünmek bile istemiyorum.