Ülkemizde, kapanmayan yaralardan biri de, yoksul ve korunmaya muhtaç çocuklar ve ailelerdir. Bu gerçeğin üzerini hiçbir seçim kaosu ve atmosferi örtemez, örtmemelidir.
Ama, 1 Kasım seçimleri öncesi bu sorun hiç dile bile getirilmedi.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), bu sorunun birebir muhatabı kurumumuzdur. Yani, yoksul ve korunmaya muhtaç çocuk ve ailelere bakım, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerini sistemli bir biçimde sunmak için oluşturulmuştur.
İşte o kurum, tam da seçim döneminde ‘’bakıcı anne’’ olarak çalışan 8 kadının işine son veriyor.
Hukuksuz bir biçimde işten çıkarılan o bakıcı annelerin çıkışlarının gerekçesi olarak sunulan cmleler de çok tanıdık: ‘’ Devlet büyüklerine hakaret’’
Konuya, Devrimci Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu dikkat çekti.
İstanbul'daki Semiha Şakir Çocuk Bakımevi’ndeki bakıcı anne olarak çalışan 8 işçinin işine 5 Ekim tarihinde son verildiğini dillendirirken, söz konusu gerekçenin kabul edilemez olduğunu ifade ediyordu.
Evet, bakıcı anne olarak çalışan kadınların, devlet büyüklerine hakaret suçlamasıyla ne ilişkileri olabilirdi ki ?
İşleri çocuklara bakıcı annelik yapmak olan bu işçiler, olsa olsa o çocukların geleceğinin daha iyi olması için temennilerde bulunabilirdi. Bu temenniler içinde, o çocukların daha iyi bir Türkiye’de büyümesi olabilir ve bunun için de siyasilerin belki düşünemediği talepleri dillendirebilirlerdi.
Ama, yoookkkk, bu konudaki talepler bile ‘’devlet büyüklerine hakaret’’ sayılır, onların iş akdi feshedilebilirdi.
Yaşanan buydu ve seçim kaosunda pek dikkat edilemedi.
Öte yandan, İzmir Aliağa'da kurulu bulunan Kocaer Haddecilik'te işten çıkarılan işçilerin fabrika önünde başlattığı direniş de gündemden düşürülmek istenen gerçeklerden biri.
İşten çıkartılan 45 kişi, birlik ve dayanışma amacıyla başlattıkları direnişi, "Yönetime yakın sanılan işçiler bizim yanımızda durdu, onları da çıkardılar , onlar da direnişe geçti" sözleriyle özetlemeye çalışmıştı.
İstekleri neydi peki ?
Sadece çalışma koşullarının düzeltilmesini talep ediyorlardı. Durumlarını özetleyen başlıklar, şöyle sıralanabilir…
‘’-İş güvenliğinin olmaması,
-Arkadaşlık, dostluk bağlarının olmaması,
-Olumsuz çalışma şartları,
-Maaşların çok düşük olması……’’
İşçiler, fabrika yönetiminden sosyal yardımlaşmayı oluşturacak ya da güçlendirecek bir yaklaşım görmediklerini,
Erzak ya da ayakkabı yardımı yapılmadığını dillendirirken, ‘’Belki bir birlik olup bunları alırız diye ümitle sarıldık birbirimize. 3 kişiyle başladık, çoğaldık. Diğer arkadaşlarımız da bizim yanımızda oldular, bize hak verdiler’’ diyerek duygularının, mücadelelerinin ve sınıf birliğinin olgunlaşmasını anlatıyorlardı.
Tabi, oluşan bu birliğe saldırıların başladığı da dillendirilen bir başka gerçeklikti.
İşte, seçim kaosunda unutturulmak istenen gerçeklikler içinde bu iki başlık da vardı. Unutmadık, unutturamadılar, unutmayacağız. Mücadeleye devam…
(Sürecek)