Seçimin öncesi ve sonrası

 

 

Ülkede, 30 Mart yerel seçimleri öncesinde gerginlik iyice artmış, toplumun her ferdinde tahammülsüzlük örnekleri görülmeye başlanmıştı.

Bunun ana nedeni, AKP’nin, 11 yıllık iktidarı boyunca, temsil ettiği dünya görüşüne uygun bir şekilde günden güne ülkemizi demokrasiden uzaklaştırmasıdır. Bunu anlamak çok zor değil. 2011 Milletvekili seçimleri, milyonların katıldığı Haziran direnişi ve 1 Mayıs 2014’te yaşananlara bakmak yeterli.

AKP böyle bir tavır geliştirirken, demokrasiden yana tüm siyasi partiler, sendikalar ve demokratik kitle örgütleri ‘’demokrasinin korunması ve geliştirilmesi’’ hedefi için, iktidarın anti demokratik uygulamalarına karşı güç ve eylem birliği yapmaya başladı.

Tüm bu gelişmelere rağmen, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu ve sonrasında yaşananlar, demokrasi ve hukuk konusunda endişeleri artırdı. Çünkü, kendisini demokrasinin, istikrarın ve özgürlüklerin güvencesi olarak halka sunan AKP’nin, varlığını hangi kirli ilişkiler ve ittifaklarla sürdürmek istediği de artık deşifre olmuştu.

Operasyonun başladığı ilk andan itibaren içinde bulunduğu kirli ilişkiler ve yolsuzlukların ortaya çıkmaması için yoğun bir çaba içine girmiş olan iktidar, ‘’her şey mubahtır’’ anlayışı ile anti-demokratik yollara başvurup, demokrasi ve hukuk devletini yok saydı. Oysa, yapılması gereken, yasalara aykırı hareket eden herkesin hukuk önünde eşit biçimde hesap vermesini sağlamaktı.

Olmadı, olamadı…

Hal böyleyken yaşanan süreçte yapılan 30 Mart seçimleri, bunca yolsuzluğa rağmen mevcut iktidarın gücünden fazla bir şey kaybetmediğini gösterdi.

Buna yol açan birçok etken var, onları tek tek irdelemeyeceğim. Çünkü, biliyorum ki, her siyasi parti seçimlerden dersler çıkarmaya çalışacaktır. (Çok yakın zamanda iki önemli seçim olduğunu unutmadan) Mağdur halk için siyaset yapan partiler uzun uzadıya tartışıp zaman ve enerji kaybetmekten vazgeçip, yeni duruma göre pozisyon belirlemelidir. Çünkü, yakın geçmiş döneme ait tartışmayı uzatmaları, iktidarın kural tanımazlığının devamına yol açacaktır.

Gerek 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, gerekse 30 Mart yerel seçimleri sürecinde yaşananların, Türkiye’de siyaset ile toplumun kirliliğine işaret ettiğini unutmamak gerekir.

Son yıllarda kentlerdeki değişim ve dönüşümün rant amaçlı kullanıldığı, bu rantın paylaşımında, kent yöneticilerinin kirli ilişkiler içine girip, yolsuzluk yaptıklarına ilişkin ciddi iddiaların ortaya atılıyor olması, kent yönetimini elinde bulunduranlar ile devlet olanaklarını ellinde bulunduran iktidarın, yoksulluğu yönetme taktiği ile yardım adı altında, yoksullara aktardıkları bunun ise yardım alanların oylarını, genel ve yerel iktidar lehine kullanmak zorunda kalmalarına neden olduğu bir gerçektir.

Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri toplumu içten içe kemiren yolsuzluklardır. Bu sorun derhal bertaraf edilmelidir…

Şeffaf ve denetlenebilir bir yönetim modeli için yapılacak ilk iş, seçilen tüm yerel yöneticilerin “temiz toplum temiz siyaset” ilkesi gereği mal varlıklarını, yerel idare ile mensubu oldukları siyasi partilerin web sayfasında yayınlayıp, topluma açıklamalarıdır. Bu yolla, ilk kez kamu görevi yapma şansını yakalayan siyasilerin başlangıçtaki mal varlıkları, 5 yılık sürenin sonundaki durumla kıyaslama olanağı yaratacaktır. İkinci ya da üçüncü dönemlerini yaşayan siyasilerin de, ilk dönem öncesi mal varlıklarıyla şimdiki mal varlıkları, hizmet ederken hangi çizgiye daha çok özen gösterdiklerini gözler önüne serecektir.

Ey seçilmişler, temiz toplum için adım atmaya var mısınız ?