“İki insan birbirini en çok ayrılmak üzereyken tanır” doğruda söyler aslında Dostoyevski; nefret kin ve içinde birikmişi kusmak.
Öfkeyle karşındaki insana vura, vura üzerine basa, basa tüm gücünle kelimelerinle galip gelme çabası.
Ayrılık savaşını kazanmacasına sanki en güçlü silahınmış gibi kullanırsın iki dudağının arasından çıkanları.
Yüreğindekiler ve bilinçaltında yerleşen birikmişler belki de yakın zamana kadar güzel günleri geçirdiğin o sevdiğin saygı duyduğunun insanı her sözünle yıkılına kadar ne varsa söylemek.
Hak ettiğin ya da etmediğin kelimelerin havada uçuştuğu birbirini yıkma savaşı.
İşin tuhaf tarafı da galibi yoktur bunun iki taraf da kaybeder aslında.
Bundan sonrası zaten malum.
Burukluk içinde hüzün, kırgınlık birine göre keşkeler diğerine göre iyi kiler vs.
Yaşanabilecek ne varsa iki insanın birbirinden kopması adına o duyguları yaşar.
Sonra durur bakarsın kendini sorgular etrafını yargılar en sonunda beyaz bayrağı çeker bırakırsın.
Sevgiye her geçen gün saygım azalıyor.
Güzel olan bir şey bu kadar korkutucu olabilir mi?
Ya da artık sevginin tarifi mi değişti bilemem ama saygı ve güvenin sevgiden de öte bir şey olduğunu biliyorum...
Biri olmak lazımmış meğer biri olamadıysam da şimdiye kadar sevgisizlik ve saygısızlık yaptığım herkesten özür dilerim.