Doğal afetler, salgın, ekonomik kasırgalar derken zıvanası yerinden oynamış bir dünya düzeni içinde can çekişiyoruz. Rusya’nın savaş baltalarını çıkardığı bir evrende bir asır önce büyük bir adam “Yurtta barış, dünyada barış” diyerek konuya noktayı koymuş. Ne şanslıyız ki dünyayı dize getirebilecek saygınlıkta bu cümleyi hediye eden bu büyük adam bizden biri…
Dönüşümcü liderler, onu takip eden toplulukları güçlendirir, geliştirirken dönüştürür ve bireylerin kendi çıkarlarından ziyade topluluk ruhunun yükselmesini hedeflerler, diğer ülkeler için rol model olurlar, dünya için bir vizyon yaratırlar, yeni rotalar oluşturur ve bu yenilikleri kopyalanır bir biçimde uygularlar. İşte tam da bu nedenle 1934'te Türk parlamentosu, Mustafa Kemal'e "Türklerin Babası" anlamına gelen Atatürk adını vermeye değer gördü. Çünkü O, gücü, kabiliyeti ve halkına olan sevgisi bir ulusu yeniden tanımlayan dönüşümcü bir liderdi.
Mustafa Kemal, 1893'te 12 yaşında Osmanlı Ordusu askeri lisesine katıldı. Bir subay oldu ve üst sıralara yükseldi, I. Dünya Savaşı sırasında bir general rütbesini aldı. Savaş, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması ve topraklarımızın Yunan, İtalyan, Fransız ve İngiliz orduları tarafından işgal edilmesiyle sonuçlandı. Bu işgal Mustafa Kemal için asla kabul edilmedi ve I. Dünya Savaşı'nın bitiminden kısa bir süre sonra egemen bir Türk milleti ve işgalin derhal sona ermesi çağrısında bulunduğu için Osmanlı Ordusu'ndan ilişiği kesildi. Tüm yabancı orduları Türk topraklarından çıkarmak için askeri ve siyasi bir hareket başlattı. Mustafa Kemal liderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı başarılı oldu ve 1923'te müttefik kuvvetler Türkiye'den çekildi.
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı sırasında onu destekleyenleri, meselenin kişisel çıkarlardan çok daha önemli olduğuna ikna edememiş olsaydı, tahmin edersiniz ki bugün Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktı. Birinci Dünya Savaşı'nın bitkinlik ve hayal kırıklığından sonra bile, Türk halkı, Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından yeni bir mücadeleye katılmak için bir araya geldi.
Ancak Mustafa Kemal sadece Türk Bağımsızlığını istemedi. Kadın haklarının, hukukun üstünlüğünün ve laikliğin savunucusu olarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun dogmatik geleneklerine saplanmış bir ülkenin hızlı bir şekilde dönüştürülmesini azimle istedi. Bugün hala ayakta olan Türkiye için köklü bir bakış açısı yarattı. "Cehalet, zayıflatıcı hastalık, dini dogma, kadercilik ve kadının aşağı konumu - bunların hepsi gitmeli ve hızla gitmeli." sözleri onun bu konuda ki kararlılığını gösteriyordu. Fikirleri o kadar devrimciydi ki, başlangıçta birçok Türk, bağımsızlıkla birlikte bir hilafet ulusuna, yani dini bir lider tarafından yönetilen bir ulusa geri döneceklerine inanıyordu. Hiçbir şey gerçeklerden daha uzak olamazdı.
Bunun yerine, Mustafa Kemal laik, anayasal bir demokrasi olarak Türkiye vizyonunu ortaya koydu. Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı olarak Türkler için bir rol model oldu ve Türk parlamentosunu birbiri ardına demokratik reformları onaylamaya ikna etti. Türkiye, kadınlara siyasi haklar tanıyan dünyadaki ilk ülkelerden biriydi (ve diğer Avrupa ülkelerinin çok ilerisindeydi). Laiklik - özellikle dini işlerle devlet işlerini tamamen ayırmak - başardığı bir başka önemli politikaydı.
Türkiye, Mustafa Kemal'e Atatürk adını verdiğinde, o kadar çok yeni yönelimi başlatmış ve uygulamıştı ki, Türkiye tüm dünyanın izlediği, küllerinden doğmuş gencecik bir ülkeydi. Bugün, Türkiye'nin Babası tüm ülkelerde biliniyor ve anılıyor, muhtemelen diğer ülke liderlerinin hatırlandığından daha fazla. Bu nedenle Atatürk'ün ilham verici ve dönüştürücü bir lider olduğuna şüphe yoktur.
Winston Churchill ona "Büyük bir kahraman" şeklinde hitap ediyordu,
John F.Kennedy "Yüzyılımızın en büyük ismi" diyordu,
İsrail devletinin kurucusu David Ben-Gurion, "Daha büyük bir devlet adamı tanımıyorum" dedi, Hindistan'ın ilk Başbakanı Jawaharlal Nehru, "Modern çağın yaratıcılarından biri" derken,
Eisenhower onu "Bağımsızlık arayanlar için tek ilham kaynağı" olarak övdü.
Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, "O tüm dünya liderleri arasında en büyük başarıyı elde eden tek kişidir" demiş,
1934'te Yunanistan Başbakanı Venizelos, Nobel Barış Ödülü için "Bir ulusun hayatında çok nadiren bu kadar büyük değişiklikleri bu kadar kısa sürede gerçekleştiren kişi…" ifadesi ile Atatürk’ü aday göstermiş O’na “büyük adam” tanımını uygun görmüştür.
O 'büyük adam', Türklerin ölümsüz kahramanı Atatürk'tür.
Kader, Atatürk'ün başarılarından herhangi birini çok az kişiye bahşetmiştir. Dünyada saygınlığı tartışılamaz bir kişi olan Atamız için;
“Ulusunun egemenliğinin kurtarıcısı
Yenilmez komutan
Anti-sömürgeciliğin ateşli öncüsü
Emperyalizmin yurtiçinde ve yurtdışında en büyük düşmanı
Bir cumhuriyetin yaratıcısı
Kültürlü, bilgili ve doğal hatip
Vizyona sahip
Hümanist ve uluslararası barışçı
Diğer liderler için model
Siyaset üstü
Tarih bilgisine hakim
Gelişmekte olan ulusların umudu
Doğu'da ve Batı'yı iyi anlamış”
deniyor oluşu bir tesadüf değildir.
Tüm bu haklı övgüleri alırken kendini adadığı en önemli ilkesi "Yurtta sulh, cihanda sulh" idi. Hayatı savaş meydanlarında geçmiş büyük komutanın "Bir ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir." sözü günümüz liderlerine ders verir niteliktedir.
“Seviyorum” ya da “Sevmiyorum” kelimelerini telaffuz edebileceğiniz bir kimlik olamaz Mustafa Kemal Atatürk. En önemlisi, birilerinin sevgisi ya da sevgisizliğine ihtiyaç duyan bir öğe de değildir. Bu farklı iki fikre sahip olabilmek ve hüküm koyabilmek için Atatürk’ün düşünce yapısını biraz merak etmiş, incelemiş, okumuş ya da anlamış olmak gerekiyor.
Bu genç ülkede doğacaksın,
bu ülkenin zenginlikleri ile büyüyeceksin,
bu ülkenin okullarına gidip sıraları işgal edeceksin,
bu ülkenin toprağından, suyundan kana kana tadacaksın,
bu ülkenin kültürü ile yoğurulacaksın,
bu ülkenin adını kimliğinde taşıyacaksın,
bu ülkeden para kazanacaksın,
bu ülkenin ürettiklerini tüketeceksin,
bu ülkenin teknolojisi ile geleceği hayal edeceksin,
bu ülkenin doğasını sınırsız kullanacaksın,
bu ülkenin çağdaşlığına alışacaksın,
bu ülkenin bağımsızlığında nefes alacaksın,
bu ülkede okuduklarını anlayabileceksin,
bu ülkede neye dua ettiğini bileceksin,
bu ülkede insan olduğunu hissedeceksin,
bu ülkede fikirlerine değer verilip adam yerine konacaksın,
Sonra gelip bu olanakları sana "hiç yoktan" var edip sunan Atatürk'e nedenini bile tam bilmediğin bir saygısızlıkla yaşamını sürdüreceksin... Ne acıdır ki oturup düşünmeye bile zahmet etmeyen bir toplum haline döndük, ne zaman kişisel menfaatlerimiz tehlikeye giriyor, korku tüneline düşüyoruz, Atamızın öngörülü sözlerini paylaşır buluyoruz kendimizi…
Tarihçiler, şairler, sosyal bilimciler, belediye başkanları, gazeteciler, devlet adamları, Türk ve Türk olmayanlar, Atatürk'ün düşüncelerini ve sözlerini daima hatırlayın. "Takdire layık olan kahraman, toplumda daima ilham kaynağı olur" Dünyanın Atatürk’ün akılcı öngörüsüne ihtiyaç duyduğu özellikle bugün kuşkusuz ki; Atatürk ölümsüz kalmak için tek bir övgünüze ihtiyacı olmayan bir "kahramandır.”