Sağlıklı beslenme prensiplerine sinir olduğunuz olur mu? Benim kafamın içinde sıklıkla yaşadığım bir durumdur bu. İskender kebabın, bol yağda kızarmış patatesin, pasta böreğin, mantının, cevizli ev baklavasının, çikolatanın, kestane şekerinin falan sağlık için son derecede faydalı olduğunun ortaya çıkmasını kaç kere hayal etmişimdir. Dünya çapında tanınmış bir doktorun veya beslenme uzmanının mesela şöyle bir makale yazdığını düşünmüşümdür:
“Yıllardır yaptığımız bilimsel araştırmalarda son noktaya geldik. Bu noktada sağlıklı beslenmek amacıyla bugüne kadar tavsiye edilen birçok şeyin yanlış olduğunu fark ettik. Aldığımız sonuçlar un, şeker ve tuzun daha önce keşfedilmemiş büyük faydaları olduğunu gösteriyor.
Şimdiye dek sağlıklı ve dengeli beslenme adına kahvaltıda marul, öğlen yemeğinde brokoli, akşam yemeğinde kereviz veya pırasa yeme yoluna gittiyseniz sorun değil; sebzelerin çeşitli faydaları olduğunu bizim araştırmalarımız da destekliyor. Fakat bugünden itibaren hamur işlerinden, kızartmalardan, tatlılardan, soslu makarnalardan falan uzak durmanız gerekmiyor. Hatta şimdiye kadar zararlı olduklarını ve kilo aldırdıklarını düşünerek uzak durduysanız bundan sonra biraz fazlaca tüketmeye başlayarak arayı kapatabilirsiniz.
Un, şeker ve tuzdan, yani üç beyazdan uzak durmak tamamen gereksiz bir eylemdir; bu gerçeği keşfedip insanlığa sunan ekip olarak büyük bir gurur içindeyiz. Bu sonuca varmak için yaptığımız deneyler ve aldığımız sonuçlar yakında yayınlanacaktır. Sağlıklı beslenme olayı boyut değiştiriyor, konuyla ilgili müthiş keşiflerimizi merakla bekleyiniz.”
Kereviz, pırasa, brokoli gibi sebzeleri, beyin, böbrek ve dalak gibi aç kalmadıkça ağzıma sürmeyeceğim et türlerini direkt zararlı olarak da hayal edebilirdim ama bu çok bireysel bir yaklaşım olurdu. Hayal kurarken sadece kendimi değil, insanlığı da düşündüm. Pek sevmediği halde faydalı diye bugüne kadar tabaklarca pırasa tüketmiş kişiler vardır mesela, onların bu haberle yıkılmasını istemedim. Baklava börekten, kızartmadan makarnadan mümkün olduğu kadar uzak durduğu için üzülecekler belki ama kusura bakmasınlar, o konuda yapabileceğim bir şey yok.
Yok böyle bir şey maalesef, olacak gibi de görünmüyor şimdilik (Şimdilik diyorum bakın, umut etmeden de yaşanmıyor), bu yüzden “hayaller mantı, gerçekler kereviz” başlığını uygun gördüm. Dünya da, insanoğlu da büyük değişimler geçirdi yüz yıllar boyunca. Yağlı kebapların, cevizli fıstıklı tatlıların, ağır sosların içinde yüzen makarnaların, bol yağda dans ettirildikten sonra bolca tuzlanan, sonra da ketçap ve mayoneze bulanan kızarmış patates dilimlerinin tıp insanları tarafından ısrarla tavsiye edildiği günler de gelecek belki, olamaz mı? Olmaz zannedilen neler olmuş bu süreçte, o açıdan bakarsak bu da olabilir.
Başlıkta mantı çoğu kişinin sevdiği ama beslenme uzmanlarının falan 15 günde bir, bir kibrit kutusu kadar yenmesini tavsiye ettiği yiyecekleri temsil ediyor. Onun yerine ne yazabilirim diye biraz düşündüm ama kereviz konusunda hiç düşünmedim, kendimi bildim bileli sevmediğim ve itinayla uzak durduğum bir sebzedir kendisi. Süzme yoğurtla, mayonezle, zeytinyağıyla falan hazırlanan salata gibi, meze gibi bir formu var; onu yerim ama. Hamur işlerinden, şekerli gıdalardan uzak durulması gerekirken kerevizin faydaları olması beni hasta ediyor, bu çelişki ne zaman aklıma gelse hüzünlenirim. Şu anda hüzünlendim mesela, biraz çikolata yiyeyim de mutluluk hormonum yükselsin.