Toplum yaşamında önemli görevlerden biri sağlık alanında yürütülen çalışmalardır. Dolayısıyla, bu alanda çalışanların özlük hakları, konumları, ücret durumları ve sosyal hakları tanımlanırken biraz daha hoşgörülü olunması kabul edilebilir.
Ancak, bu alandaki çalışanların hak kaybına neden olan hoşgörüsüz yaklaşımlar asla kabul edilemez.
Sağlık çalışanlarının, ‘’döner sermayeler maaş gibi müktesep hak sayılmalı’’ talebi var. İçeriden bakıldığında son derece haklı ve gerekliliğe dikkat çeken bir taleptir.
Biliyoruz ki, Devlet hastaneleri ikinci basamak sağlık kuruluşlarıdır. Kurumların elde etmiş olduğu ekonomik değerin belli bir kısmı çalışana döner sermaye adı altında dağıtılmaktadır. Ama, döner sermayeler maaş gibi müktesep hak olmadığı için çalışanlar kendilerini tedirgin ve huzursuz hissetmektedir. Çalışanlar, döner sermayenin adaletli dağıtılmadığına inanırsa, bu durum çalışma barışına olumsuz etki yapar ve kurumu sahiplenme duygusunu zayıflatır.
Bun duruma, sektördeki sendikalar sık sık dikkat çekiyor ve düzenleme yapılmasını istiyor. Talepleri, ‘döner sermayelerin maaş gibi müktesep hak sayılması’ yönünde. Bu, çok zor bir düzenleme değil aslında. Döner sermaye dağıtım oranlarının artırılması ve adaletli olması için gereken düzenlemeler acil olarak hayata geçirilmezse, sektördeki huzursuzluk gerçekten artacak, iş barışı zedelenecektir.
Bir kez daha dikkat çekmeyi uygun gördüm.
Emeklilere gelince…
Onlar, yıllarını devletine ve halka hizmet ederek geçiren, ama aktif çalışma yaşamından çekildiğinde aldığı ücretle geçinemeyen ve hak kayıpları tavan yapan toplum kesimidir.
Bildiğiniz üzere, Türkiye’de önceki yıllarda, serbest piyasa kuralları gereği, bankalar çalışanların maaş ödemelerini alabilmek için, birbirleriyle kıyası bir yarış içindeydiler. Bu yarışta her banka, çalışanlar ile onların işverenlerine, promosyon vermekteydiler. Ancak özellikle, çalışanları ve onların işvereni durumundaki kamu kurumları bakımından bir düzensizlik söz konusu olduğu için, Başbakanlık, karışıklığı ve kurumlar arasındaki farklılığı gidermek üzere 2007 yılında bir genelge çıkarmış ve promosyon ödenmesine ilişkin esasları belirlemiştir. Bu genelgeye göre, bankaların, kurumlara verdikleri promosyonun 2/3’ü maaş alana verilirken kalan 1/3’ü ise kurum tarafından kullanılacaktır. Başbakanlık genelgesinin yayınlanmasından sonra bankalar çalışanlara düzenli promosyon ödemeye başlamışlardır.
Başbakanlığın bu genelgesi, bir kamu kurum olan ve 11 milyon emekli ile emekli dul ve yetimin aylığını ödeyen, emeklilerin işvereni konumunda bulunan Sosyal Güvenlik Kurumunu da bağlamasına rağmen kurum gerekli çalışmaları yapmamış ve emeklilere promosyon ödenmesini sağlamamıştır.
İşte, sorun buradadır…
Eşitsizlik, adaletsizlik var.
Emeklilere promosyon verilmesi bir türlü sağlanamadı.
Asıl garip olan ise bu güne kadar sonuç alınmamış olsa da bakanların yaptığı ‘’emeklilere promosyonda sona gelindi’’ türünden açıklamaların, yandaş basın tarafından iktidarın lütfü gibi, büyük puntolarla müjde diye haberleştirilmesidir.
Öncelikle şu iyi bilinmelidir, promosyon müjde veya lütuf değil, Türkiye’de uygulanmakta olan sözde serbest piyasa kuralları içinde, bankalar arası rekabet gereği, bankaların maaş ödemesi yaptıkları çalışan veya emekli kişiye ödemeyi taahhüt ettikleri paradır.
SGK, başbakanlık genelgesinin gereğini yapmamış ve milyonlarca emeklinin 2007 yılından bu yana hak kaybına uğramasına yol açmıştır.
Kamu Çalışanlarına promosyon ödemesinin başladığı 2007 yılından itibaren emeklilere promosyon verilmesi sağlanmalıdır. 3 yıl için 900 TL. promosyon verilmesi kabul edilemez.
Umarım, ilgili bakanlık emeklilerin talebini dikkate alır ve milyonlarca insanın hakkı olan banka promosyonlarını gerçek rakamlarla almalarını sağlayacak çalışmaları yapar.
Çünkü, söylediğim gibi, promosyon lütuf değil haktır…