Memlekette yerleşik olan sistem ve anlayışın adını doğru koymak lazım: Vahşi kapitalizm..
Güya Amerikan emperyalizmine atarlanan ama aslında bir zamanlar, “Küçük ABD” olmayı bile olmayı hedefleyen bir ülkeyiz. Daha doğrusu “Küçük emperyal”, “Küçük sömürgeci”
Bu bakış açısından sebep aynı zamanda bir fırsatlar ülkesiyiz.
İktidarda olan AKP’de tüm ama tüm fırsatları değerlendiriyor.
Örneğin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL kılıfı altında yaşananlar, malum.
Mevcut tarihte ise, pandemi..
Toplumsal muhalefetin önüne konmaya çalışan engeller ve bu engelleri koyarken utanmadan, arsızca söylenen yazılı yalanlar.
Bu memlekette bu süreçte Ayasofya Camii ibadete açıldı. 10 binler bir arada toplandı. Mesele Ayasofya açılmalıydı, açılmamalıydı meselesi değil. O açılış başka bir zaman dilimine ertelenmeliydi, ertelenmedi.
Ve bu yıl içinde pandemi süreci gerekçe gösterilerek Lozan Antlaşması’nın yıldönümü başta olmak üzere 23 Nisan, 19 Mayıs kutlamaları kısıtlandı.
Ama tam bunların arasında, 15 Temmuz etkinlikleri Kaymakamlıklar ve Belediyeler işbirliğinde, yürüyüşler yapılarak, kitleler meydanlarda saatlerce bekletilerek gerçekleşti.
Hemen 1.5 ay sonra ise bu sefer 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarına pandemi gerekçesiyle set vurulmaya çalışılıyor.
Üstelik gerek İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gerekse Partili Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın utanmaları gereken, halka yönelik bir yalanıyla.
Sözüm ona İçişleri Bakanlığı’nın ama özünde Erdoğan’ın açıklamasında benzer önlemlerin milli ve dini bayramlar ile birlikte 15 Temmuz’da da alındığı iddia edildi.
Bence; bir ülkeyi yönetenler halkına ancak bu şekilde, “Salaksınız, geri zekâlısınız, aptalsınız. Buna da kanar, bu yalanımı da yutarsanız” deyip aşağılardı.
Vahşi kapitalist sistemde, bu da yapıldı.
Şimdi önümüz 30 Ağustos
Ama bir gerçeğimizde Covid-19.
Bir tarafta iktidarın aslında başarısız olduğu, çuvalladığı ama ısrarla başarılı olduğunu söylediği bir süreç.
Öte yandan giderek yayılan bir mikrop ve bu mikroba karşı canla başla mücadele eden sağlık çalışanları..
Vicdanıma soruyorum: “Hiç olmazsa sağlıkçıların hatırına, uy kurallara” diyor.
İsyanıma soruyorum: “Yok böyle bir yalan dolan. Çık sokağa, haykır” diyor.
Tüm sağlık emekçilerinin hoşgörüsüne sığınıyor, özür diliyor, ikinciyi tercih ediyorum.
Halkımızı 30 Ağustos’ta sokağa, meydanlara davet ediyorum.
Bu kısıtlama girişimi, Türkiye Cumhuriyeti değerlerini hedef alan, klasik haline gelen bildik bir girişimdir.
Ortada ülke, Türkiye Cumhuriyeti olmadıktan sonra sağlıklı/sağlıksız, yaşamanın/yaşamamanın anlamı yok.
Çünkü başka Türkiye Cumhuriyeti yok!