Dünyanın en eziyetli işlerinden biride ressamlara modellik etmektir. Sevgili ressam dostum Ufuk`un isteğini kırmadım ona modellik ettim. Ufuk Gebze`nin en önemli ressamlarındandır. Benim modelliğimi ve Ufuk`un ressamlığını görmek isteyenler olursa Gebze Bilkar atölyesine gidebilirler. Bir başka ressam arkadaşımda Pendik Teona’da zaman zaman uğrarım ve edebiyat sanat tartışırız. Son uğradığımda yaşlı bir adamın resmini yapıyordu. Adamın üzerin de kalın kumaştan bir palto vardı. Güneş, rüzgar ve toz toprak paltonun rengini değiştirmişti. Ayağında bir çift asker botu bir elinde eski şapkası diğer elini çenesine dayamış derin derin düşünüyordu. Şairler gibi ressamlarda yoksul perişan tipli insanların bulunduğu kötülüklerden kurtuluşu edebiyat ve sanatla olacaktır. Nerede haksızlığa karşı bir mücadele severler arkadaşım bu adamı sokaktan getirmiş sokakta dilencilik yapıyormuş. Evsiz barksız kimsesiz bir adam ben bu anlam da edebiyatı çok önemsiyorum. Ülkemizin içinde varsa orada mutlaka ya bir şair bir yazar ya da bir ressam vardır. Ülkemizin gerçek tarihini yazanlar ozanlarımız, yazarlarımız, ressamlarımızdır. Çünkü tarih boyunca toplumu kaynaştıran küsleri barıştıran kardeşliği barışı topluma kazandıran edebiyatçı ve sanatçılarımızdır. Öğretmenlerimizden sonra toplumu aydınlatan edebiyatçılar ve sanatçılardır. Mahsuni Şerif bakın neler söylüyor: “Tabip sen elleme benim yaramı yiğit muhtaç olmuş kuru soğana ne dediysem halka hiç yaramadı”. Ben öldükten sonra ararlar beni tarihçilerin koca koca romanlarla anlattıklarını ozan birkaç dizeyle çok daha anlaşılır bir biçimde anlatıyor. Mesela yaram ker bela yarası diyor. O isimi geçen tarihi ne güzel anlatıyor. İnanın bu ülkenin bütün sorunlarında Pir Sultanın, Şeyh Bedrettin’in, Nazım Hikmet’in, Ahmet Arif’in, Aziz Nesin’in, Necip Fazıl’ın yeri vardır. Ülkemizin gelmiş geçmiş en güzel hikayelerini romanlarını ve öykülerini Ahmet Hamdi Tanpınar, Sait Faik, Oğuz Atay ve Yaşar Kemal gibi yazarlarımız yazmıştırlar. Bu ülkenin dağları ovaları, nehirleri denizleri bu insanlardır. Şimdi gelelim bizim modele. Bakmayın benim dilenci dediğime yaptığı işi söylüyorum yoksa o bir filozof bir şair o şifalı otlar gibi bir adam bilenler bilirler. Şifalı otlar kuytu yerlerde olurlar onlara ulaşmak için zehirli otlara el sürmeniz gerekir. Ömer Hayyam gönüllerimiz sır yuvalarımızdır. Çoğumuz baskılardan dolayı sırlarımızı mezarlarımıza götürürüz. Yaşlı amcayla biraz konuştum. İlk sözü keşke hiç okumasaydım. Beni dilenciliğe bildiklerim düşürdü. Bizim ülkemiz de eğitim iyi insan yetiştirmek için değil zenginlerin işini iyi yapmak için insan yetiştiriliyor. Bu yüzden ülkemizin geldiği yer ortada çok vesveselisin dedim. Sonra sözü değiştirdi. Keşke yaşlanınca karı koca birlikte ölseler. Zaman çok değişti. Çocuklar artık ana babalarına bakmıyorlar. Evlendiler mi değişiyorlar çünkü korku kültürüyle yetişiyorlar. Aşık Veysel: “şarkı türkü söylemek içimden geliyordu. Ama köyde birinin kızını gelinini mi seviyor diye söyleyemiyordum. Ben çayı çok severim ama gelinim yüzünden Çaydan nefret ettim. Son sözlerim sana nasihat olsun dedi. Ne kadar iyi olursa olsunlar sakın çocuklarına güvenme. Birde sağ iken eşinin geleceğini garantiye al.”