Toplumun nüfus ve yaşayış biçimindeki değişikliklere uyumlu olarak gereken düzenlemelerin eksikliği veya düzenlemelere yeterince uyulmaması, küçük sorunların toplumun büyük bölümünü etkileyen sorunlara dönüşmesine neden olabiliyor. Başıboş köpeklerle ilgili sorun bu konuda en önemli örneklerden birini oluşturuyor. Uzun süredir tartışılan başıboş köpekler konusu gündemde ilk sıralardan düşmüyor.
Başıboş köpeklerin halk sağlığı açısından yarattığı riskler ve alınabilecek önlemleri değerlendiren Kocaeli üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Alp Aker, sokak köpekleri konusunda gerçekçi politikaların benimsenmesi ve toplumun tüm kesimlerinin bu konuda sorumluluk alması gerektiğini belirtti. Son günlerde sıkça dile getirilen, köpeklerin yaşamına son verme konusunun çok insani olmadığının altını çizen Aker, sayıları kontrolsüzce artan ve tıbbi kontrolü olmayan köpeklerin de halk sağlığı için tehlike yarattığını ifade etti:
“Başıboş dediğimiz, yani bir tıbbi kontrol altında olmayan, aşısı olmayan, kontrol altında olmadığı için hastalık taşıma riski yüksek olan hayvanların aramızda olması, çocuklardan başlayarak ergenler, erişkinler, yaşlılar, hastalar, özellikle kronik hastalığı olanlarda, bağışıklık sistemi yetmezliği olanlarda önemli bir problem olarak kendisini gösteriyor.”
Köpeklerden bulaşan hastalıklar dikkate alınmalı
Köpeklerden bulaşan bulaşıcı hastalıkların içinde, köpeğin dışkısıyla dışarı atılan Echinococ isminde bir parazitin neden olduğu hidatik kist hastalığına dikkat çeken Aker, kistlerin karaciğer ve akciğerlerde tutulumuyla ilerleyen hastalığın tedavisinin oldukça zahmetli olduğunu, bu parazitlerin doğrudan bulaşabildiğini ya da dışkıları ve idrarları yoluyla toprağının kirlenmesi ve topraktan giysilerimize, eşyalarımıza, gıdalarımıza rahatlıkla ulaşabileceğini, suyumuza karışabileceğini ifade etti. Diğer taraftan Türkiye’de bulunan köpek sayısının kuduz tehlikesi için çok ciddi bir boyuta ulaştığına dikkat çeken Prof. Dr. Aker şöyle devam etti:
“Türkiye'de daha önce yapılmış çalışmalara göre 8-10 milyon civarında başıboş köpek olduğu tahmini olarak belirtiliyor. Çok büyük bir sayı. Bunun dışında Sağlık Bakanlığı verilerine göre her yıl 250 bin kadar kuduz şüpheli ısırık bildiriliyor. Yani aşı olmayan insanlar tabii ısırıldıktan sonra başvuruyorlar. 250 bin korkunç bir rakam. Yani hiç ortada bir neden yokken bu insanlar hayvan tarafından ısırıldığında sağlık kuruluşuna başvurup aşı olmak durumunda kalıyor ve yılda ortalama bir iki kişi hayatını kaybediyor kuduz yüzünden. Kuduz Türkiye'de endemiktir. Yani Türkiye toprakları içinde kendi vakalarımız var ve bu vakalar sürekli olarak ortaya çıkıyor.”
Sokak köpekleri sorunu gelişmemiş ülke göstergelerinden biri
Köpeklerin saldırgan olmalarının altında yatan sebebin daha çok yaşam tarzlarıyla alakalı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Alp Aker, köpeklerin, insanlar gibi grup içinde yaşamak eğiliminde olduğunu ve çeteler arası savaşlar yaşandığını ifade etti. Sayıları arttıkça çeteler arası kavgaların, yaralanmaların da arttığını ve köpekler açısından da zor bir hayatın ortaya çıktığını ifade eden Aker, sokak hayvanları ile ilgili sorunların daha çok gelişmemiş ülkelerde olduğunu söyledi.
Çocukların oynadığı alanlara dikkat
Özellikle çocukların zaman geçirdiği alanların parkların, bahçelerin büyük bir risk altında olduğunu kaydeden Prof. Dr. Alp Aker, bu alanların özellikle bu hayvanların girişine kapatılması gerektiğini söyledi. Bu hayvanların, buralarda hiçbir şekilde dışkılarını yapmamasını sağlayacak önlemler alınması gerektiği ifade eden Aker, gezmeye çıkarılan sahipli hayvanların da buralarda dışkı yapmamalarına özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.
“Çocuk parklarının etrafına tel örgü çekilebilir, kapısı çocuklar girdikten sonra kapatılabilir. Çünkü kapatılmadığı zaman bu hayvanlar ondan sonra buraları kullanıyorlar. Eşelemeyi de seviyorlar. Değişik bir yaşamları var. Sürü halinde hareket etmeleri de işi zorlaştırıyor. Dolayısıyla hastalık konusunda dikkatli olmamız gerekiyor.” diyen Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Alp Aker, soruna insani bir çözüm bulunması için herkesin sorumluluk üstlenmesi gerektiğini kaydetti:
Çözüm için herkes sorumluluk almalı
“Nüfus artışını yavaşlatmak için bu hayvanların önce üremesini durdurmak gerekiyor. Köpekler bir batında 10 tane doğurabiliyorlar ve her sene bunu tekrarlayabiliyorlar. Yani logaritmik bir şekilde sayıları artabiliyor.
Bunları öldürmek gibi bir eylem, ahlaki olarak bizim açımızdan da kabul edilemez olduğundan ya da bu zor olduğundan... Ancak kimi durumlarda hani ötenazi gibi hayvanın yaşamını çok zorsa, çok hastaysa efendim, çok büyük bir sıkıntı varsa belki o durumlarda bu tercih edilebilir.
O zaman öncelikle bunların üremelerinin önlenmesi gerekiyor.
Bu arada da bizim yaşadığımız alanlarda sayılarının azaltılması bir an önce gerekiyor. Yani hayvanseverler biliyorum bu konuda biraz fazla duyarlılar. Onlarla işte biz birlikte yaşıyoruz, bunlara dokunmayalım diyorlar. Ama dokunmadan da kısa vadede bir çözüm üretmek mümkün değil. Bunlar için belki bir takım şehir periferinde alanların, özel alanların ayrılması ve buralarda iyi yaşam koşullarının sağlanarak ondan sonra ömürlerinin geri kalanını bize bağlı ama bizden biraz uzakta geçirmeleri sağlanabilir.
Bu, toplumun yüklenmesi gereken bir görev aslında. Hepimize iş düşüyor bence. Sadece başkaları yapsın, ben seyredeyim, olmaz. Bizim de sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket edip, belediyelere destek vererek hem hayvanların tespiti hem hayvanların taşınması, daha sonra tedavileri, bakımları, insani bir şekilde bu sorunun çözülmesi açısından hepimize görev düşünüyor.”(Bilimin Kamusal İletişimi (bil-ki) TÜBİTAK 1001, proje no: 123K063)