Bazen küçük bilgiler, kafanızdaki sorulara cevap olur, karmaşık olduğunu düşündüğünüz şeylerin, aslında hiç de karmaşık olmadığını öğretir.
Kafam Türkiye’deki siyasi ahlakla darma duman olmuşken, bir vesile ile Politika ve Siyaset kelimelerinin anlamlarını araştırdım.
Politika sözcüğü ile ilgili, poli(çok), tika (yüz) anlamları Türkçede daha çok kabul görmüş. Yani diyorlar ki politika ‘çok yüzlülük’ demek.
Daha derin bir araştırmada, Grek dilinde politika, polis(şehir)-polit-poli ve tika (yol) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş. Yani, çok kültürlülük içinde, devlet yönetiminde izlemesi gereken yol, yöntem.
Batılı politikacıların, sözcüğün her iki anlamını da hakkıyla yerine getirdiklerini söyleyebiliriz.
Ortadoğu ülkelerinde politika yerine siyaset kelimesi kullanılıyor. Türklerde ise, zaman zaman politika kelimesi kullanılsa da asıl içimize sinen ve yaygın kullanılan kelime, siyaset oluyor.
Siyaset kelimesi ne anlama geliyor, derseniz, onu da şöyle açıklayayım. Arapçadan Farsçaya, Farsçadan da dilimize giren bir kelime.
Arapça ‘seyis’ kökünden türetilmiş. Yani, at terbiyecisi, atla ilgili idari işlerle uğraşmak.
Fazla kafa yormaya gerek yok, aslında. Yaşanan her şeyin açıklaması gayet basit. Hangi katmanda, hangi seviyede olursa olsun, gücü eline geçirenlerin büyük bir çoğunluğu kendini seyis, diğerlerini terbiye edilmesi gereken başka tür canlılar olarak görüyor.
Bir seyis, atları niçin terbiye eder? Seyisler gözünde, mekânlar sadece bir hara mıdır? At yarışlarında, atlar mı daha çok emek verir, seyisler mi? Yarışma kazanılınca, atların ve seyislerin paylarına ne düşer? Atlar düşünebilirler mi? Ayakları kırılan atları niye öldürürler? Arap atları niye başını sallar? Neyse konuyu daha fazla dağıtmadan toparlayayım.
Siyasetin taşıdığı anlam yanında, politikanın ‘çok yüzlülük’ anlamı da bu toprakların doğasında olan bir davranış biçimi... Bunda da şaşılacak bir şey yok. Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı adlı eserinde “Şarklılar için yalan, ayıp bir şey değildir” diyor. Haklı da. Bizler çoğu zaman iyi yalan söyleyenlere zeki, kurnaz ve açıkgöz sıfatları takar, işimize yaradıkları için bir şekilde ödüllendiririz.
Bizim gibi ülkelerde ahlak, namus ve şeref kavramları, öncelikle cinsellik, eşler ve kadınlar üzerinden açıklanır. Bunlar dışında kullanılan ahlak, namus ve şeref kavramları oldukça silik anlamlar taşır ve etkisizdir. Mesela, maddi manevi sömürüler, her türlü kaçakçılık, hortumlamalar, dolandırıcılık, düzenbazlık, türlü tacizler, bilumum dalavere ahlak, namus, şeref kavramları içerisinde pek yer almaz. Daha doğrusu, bunların ahlaksız davranışlar olduğunu dil ile tasdik etsek de kavil ile onaylamayız. Aksi takdirde, bu kadar çok talancı, yalancı olmazdı herhalde.
Ethem Mahçupyan’ın dediğine göre AKP’lilerin %70’i yolsuzluk yapıldığına inanıyormuş. AKP’ye oy vermeyenleri de hesaplarsanız, Türkiye’de çok büyük bir oran, yolsuzluk yapıldığına inanıyor ama yaprak bile kımıldamıyor.
Kabataş gibi muhteşem bir yalan, bir yıl boyunca siyaseten kullanıldı. Merak ediyorum kaç kişi bu yalandan utanç duydu? Kozmik odaya girilip onlarca bilginin çalınmasına neden olan Bülent Arınç suikastı yalanmış. Ergenekon da yalanmış. Onca insanın haksız yere zulüm görmesinden, itibar kaybetmesinden, çoluk-çocuğunun perişan olmasından, hayatını kaybeden insanlardan kaç kişi sorumluluk hissedip vicdan azabı çekti acaba? 301 işçi daha çok para kazanmak isteyenlerin elinde aynı anda ölüyor, sonra 10,18… Ölen işçilerin ardı arkası kesilmiyor.
Bütün bunlar ve daha fazlası son iki yıl içinde oldu. Sayamadıklarımız, bilemediklerimiz ve ön göremediklerimiz katmıyorum. Kişisel olarak yaşadığımız acı tecrübelere girmiyorum bile.
Sonra TUİK soruyor “mutlu musunuz? % 56’mız mutlu çıkıyor. Açıkçası bütün bu yaşananlara “bana ne” diyebilsem, TUİK beni de ‘mutlular’ listesine yazabilirdi.
Siyasetten epeyce sıkıldığımı itiraf edeyim. Bundan sonra mümkün olduğunca farklı konularda yazmaya çalışacağım. Belki ruhumuz dinlenir.