Sorun hayatın adaletsiz olması değil; sorun bizlerin bozulmuş adalet anlayışı… Kazanmadığınız, mutsuz olduğunuz sürece hayatın çoğu size korkunç derecede adaletsiz görünecek, bunu biliyorsunuz değil mi?
Gerçek şu ki, hayat hepimize göre farklı kurallarla oynanıyor. Herkesin ihtiyaçları, beklentileri, yetenekleri ve hayalleri bu kuralları şekillendiriyor. Aklıma gelen birkaç adalet kuralı yazayım;
Kural 1: Hayat bir yarışmadır.
Farkına varmamayı tercih etsek de hepimiz rekabet halindeyiz. Başarıların çoğu yalnızca diğerlerine göre dikkate değerdir. Ortalamadan daha fazla kilometre koştunuz, daha iyi sunum yaptınız veya Instagram’da daha fazla “Beğeni” aldınız. Tebrikler…
Elbette buna inanmak acı verici bir şey, bu yüzden sürekli birbirimize tam tersini garanti ediyoruz. “Elinizden gelenin en iyisini yapın” sözlerini duyuyoruz. "Sadece kendinle rekabet halindesin." Bunun gibi basmakalıp sözlerin komik yanı, sizi daha çok çabalamaya sevk etmek için tasarlanmış olmalarıdır. Eğer rekabet gerçekten önemli olmasaydı, mücadele eden çocuklara pes etmelerini söylerdik. Neyse ki refah için herkesin birbirini öldürmek zorunda olduğu bir dünyada yaşamıyoruz. Modern uygarlığın nimeti, doğrudan rekabet etmesek bile, hepimizin geçinmesine yetecek kadar çok fırsatın olmasıdır.
Ancak asla bir rekabetin olmadığı yönündeki kolektif yanılgıya kapılmayın. Rekabetin var olduğunu inkâr ederseniz, sadece kaybedersiniz ve işte o zaman tüm dünya adaletsiz gözükecektir sana. Talep edilen her şey rekabetçi ölçektedir. Ve en iyisi yalnızca onun için gerçekten savaşmaya istekli olanlar için mevcuttur.
Kural 2. Ne düşündüğünüze göre değil, ne yaptığınıza göre yargılanırsınız.
Toplum insanları başkaları için yapabileceklerine göre yargılar. Çocukları yanan bir evden kurtarabilir misiniz veya beyinden bir tümörü çıkarabilir misiniz? Çok abartılı değil mi?
Ancak kendimizi bu şekilde yargılamıyoruz. Kendimizi düşüncelerimizle yargılarız.
"Ben iyi bir insanım". “Hırslıyım”. "Ben bundan daha iyiyim." Bu boş dürtüler geceleri bizi rahatlatabilir ama dünyanın bizi gördüğü değiller. İyi niyetli düşüncelerin hiçbir önemi yok artık günümüzde. Dünya için tam olarak ne yapabilirsiniz ve yaptınız?
Yetenekler erdemlerine göre ödüllendirilmez. Toplumun bize gösterdiği hayranlık, başkalarının bencil bakış açılarından kaynaklanmaktadır. Çalışkan bir kapıcı toplum tarafından acımasız bir borsacıya göre daha az ödüllendirilir. Bir kanser araştırmacısı bir süper modelden daha az ödüllendirilir. Neden? Çünkü bu yetenekler daha nadirdir ve daha fazla insanı etkiler.
Toplumun en iyi işi yapanları ödüllendirdiğini düşünmek hoşumuza gidiyor. Ancak gerçekte sosyal ödül sadece bir ağ etkisidir. Ödül çoğunlukla etkilediğiniz insan sayısına bağlıdır.
Yayınlanmamış bir kitap yazın, siz bir hiçsiniz. Harry Potter'ı yazarsan dünya seni tanımak ister. Bir hayat kurtarın, küçük bir kasabanın kahramanısınız ama kanseri tedavi ederseniz bir efsane olursunuz.
Bundan nefret ediyor olabilirsiniz. Gerçeklik artık umursamıyor. Neler yapabileceğinize ve etkileyebileceğiniz insan sayısına göre değerlendiriliyorsunuz. Eğer bunu kabul etmiyorsanız işte o zaman dünyanın yargısı gerçekten de çok adaletsiz görünecektir sana…
Kural 3. Adil olma anlayışımız kişisel çıkarlarımızdır.
İnsanlar ahlaki otoriteyi icat etmeyi severler. Spor maçlarında hakemlerimizin ve mahkeme salonlarında yargıçlarımızın olmasının nedeni budur: Doğuştan bir doğru ve yanlış anlayışına sahibiz ve dünyanın buna uymasını bekliyoruz. Bunu bize ebeveynlerimiz anlatıyor. Öğretmenlerimiz bize bunu öğretiyor. Uslu bir çocuk ol ve ödülü al. Ancak gerçeklik kayıtsızdır. Çok çalıştın ama sınavda başarısız oldun. Çok çalıştın ama terfi edemedin. Onu seviyorsun ama aramalarına cevap vermiyor.
Sorun hayatın adaletsiz olması değil; bu senin bozulmuş adalet anlayışın. Hoşlandığınız ama sizden hoşlanmayan o kişiye iyice bakın. Bu farklı bir insan, farklı bir karakter. Yılların farklı deneyimine sahip bir kişinin sizden tamamen ayrı biri olması. Her yıl yüzlerce veya binlerce insanla etkileşime giren farklı bir kişi. Peki, tüm bunların arasında otomatik olarak hayatlarının aşkı için ilk seçilen sen olma ihtimalin nedir? Bu sizin için önemli olabilir ancak onların kararı sizinle ilgili değildir.
Benzer şekilde patronlarımızdan, ebeveynlerimizden ve politikacılarımızdan nefret etmeyi seviyoruz. Verdikleri kararlar adil değil bize göre. Çünkü bizimle aynı fikirde değiller! Ve benim fikrimi kabul etmeliler! Çünkü ben tartışmasız tüm dünyada her şey hakkında en büyük otoriteyim!..
Hayat neden adil değil?
Bizim adalet anlayışımız aslında elde edilebilir değil. Gerçekten herkes için 'adil' olsaydı hayatın ne kadar çılgınca olacağını hayal edebiliyor musunuz? Hiç kimse, kalbi kırılır korkusuyla, hayatının aşkı olmayan birini hayal edemezdi. Şirketler ancak kendileri için çalışan herkesin kötü olması durumunda başarısız olurdu. İlişkiler ancak her iki partnerin de aynı anda ölmesiyle sona ererdi. Yağmur damlaları sadece kötü insanların üzerine düşerdi.
Çoğumuz dünyanın nasıl çalışması gerektiğine o kadar takılıp kalıyoruz ki, hâlihazırda nasıl çalıştığını göremiyoruz. Belki de gerçek düzen onun düzeni ve biz bunu sürekli ret durumundayız. Ancak bu gerçekle yüzleşmek, dünyaya dair anlayışımızı ve onunla birlikte tüm potansiyelimizi ortaya çıkarmanın anahtarı olabilir. Bir de böyle bakalım madalyonun bu yüzüne…