Emek sermaye çelişkisi, artı değer ve çalışma koşullarının insanileşmesi, sanayi devriminden beridir üzerinde çokça fırtınanın koptuğu meselelerdir. Yaklaşık 150 yıldır tartışılan bu meselelere dijitalleşme, 5G ve tabi Pandemi sürecinde çalışma koşulları da eklendi son zamanlarda.
İngiltere’de robotların ürettiği sanayi ürünlerindeki ‘artı değerin’ nasıl paylaşılması gerektiği tartışılıyor uzun zamandır. Pek çok önemli iktisatçı, daha fazla kâr için robotların sömürüldüğünü öne sürüyor. Tabi dolaşıma sokulan fazla ürünün, ihtiyacı olanlar için değil de, üst gelir sınıfının ‘lüks’ ihtiyacını karşılamak için olduğu da su götürmez bir gerçek olarak kabul ediliyor. Yok merak etmeyin ekonominin politiğine girmeyeceğim, zaten bu benim gibi genç bir çalışanı aşar.
Bu uzun girişi şunun için yaptım; geçmişte ve bugün iş dünyası ile ilgili tartışmalar uzayıp gidiyor ve çeşitlenerek devam edecek gibi duruyor. Çünkü ekonomik temelli sistemin özü elbetteki üretim ve tüketime dayanır. Aradaki mesafeyi ise ‘piyasa koşulları’ belirler.
Bu yazıyı ilgilendiren ise iş hayatı değil, ,’çalışma hayatı’dır. İki kavram pek sık karıştırılır zira. İş dünyası makro ekonomi ve onun temsilcileri ile ilgilidir. Yani sanayiciler, iş insanları, politikacılar, aracı kurumlar vs.
Çalışma hayatı ise bu istihdam alanlarını dolduran ‘çalışanlar’ için kullanılır. Beyaz yakalısı, mavi yakalısı, üst düzey yöneticisi, lojistik veya depocusu fark etmez. Hepsi bu büyük yelpazede bulunur. İşte bu insanlar yani benim de içinde bulunduğum bu büyük kalabalık, edindiği uzmanlığı belirli mesai saatleri çerçevesinde işverenine tahsis eder. Bunun karşılığında belirli bir ücret alır ve yaşamını sürdürür.
Gelgelelim rekabetin bu denli arttığı, maliyet ve satış arasındaki kar oranlarının bazı sektörlerde çok düştüğü zamanlardan geçiyoruz. Çalışma hayatı bu dinamiklerden etkileniyor ve çalışanlar motivasyonunu kaybediyor zaman zaman. Özellikle fazla personel çalıştıran şirketler için bu büyük bir sorun. Tabi o şirkette çalışanlar için de. İşte bu ciddi tıkanmaları ve verimsizliği çözmek Halkla İlişkiler veya Personel müdürlüklerine kalıyor bu gibi zamanlarda.
Peki sorun ne? Ohho saymakla bitmez; esnek çalışma saatleri, yönetici sorunları, hırs, aşırı rekabet, maaşlar arası dengesizlik, personelin kimi kötü niyetli tavırları.(E iğneyi kendimize de batıralım değil mi?)
İşte bu sorunların çalışma barışını bozduğu anlarda acilen müdahale etmek gerekir. Tabi müdahale ederken çeşitli argümanlarınız da olmalı. Bize has motivasyon uygulamaları yararlı olmuyor artık. ‘Bize has’ ile neyi kastettiğimi daha açık söyleyeyim; ‘Haydi Aslanım, haydi Koçum’ sistemi. Yok hanımlar, beyler bu ‘gaz’ çalışma özverisi sağlamıyor, hele bizim kuşakta hiç sağlamıyor, çok üzgünüm.
Peki o zaman ne? Pek çok çağdaş pratik gelişti bu sorunların çözümü için. Özellikle son 20 yıldır yeni bir sistem gelişiyor Türkiye’de, adı; Edutainment. Kısaca, İngilizce’de eğitim anlamına gelen (Education) ve eğlence anlamına gelen,( Entertainment) kelimelerinin birleştirilmesinden oluşuyor.
Merak ettiniz değil mi?
Anlatacağım merak etmeyin, hatta bizzat şahit olduğum örnekler de vereceğim ama haftaya... ‘E yarım kaldı yazı’ dediğinizi duyar gibiyim, haksızlık etmeyin, yazının başlığında sorduğum soruyu, sonunda cevapladım işte. Devamı için çok az bekleyeceksiniz, eh beklediğinize değecek, söz veriyorum...