Akciğer kanseri vakalarının %85’i doğrudan sigarayla ilişkili ve sigara içme oranı yüksek ülkelerde akciğer kanseri daha sık görülüyor. Pasif içicilik bile akciğer kanseri riskini yüzde 20-30 oranında artırıyor. Sigara kullanımına karşı ciddi mücadele veren ülkelerde akciğer kanseri görülme sıklığı azalıyor. Memorial Şişli Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Mustafa Yaman, “Akciğer Kanseri Ayı”nda akciğer kanseri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
ÖNLENEBİLİR
Akciğer kanserinin en önemli belirtisi kronik öksürüktür. Üç haftayı aşan, üst solunum yolu enfeksiyonu gibi sebeplerle izah edilemeyen kronik öksürüklerde mutlaka bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurulması gerekmektedir. Eğer kişi 40 yaşının üstündeyse ve sigara içme hikayesi de varsa göğüs hastalıkları uzmanı bu hasta için mutlaka bir akciğer filmi ister ve tümör belirtisi olup olmadığı değerlendirilir. Eğer kişi sigara içmiyorsa mesleki durumuna ve çevresel faktörlere göre değerlendirme yapılır.
RADON GAZI
Sigaraya bağlı akciğer kanseri ile sigaraya bağlı olmayan akciğer kanseri birbirinden farklıdır. Çevresel etkiler de akciğer kanserine neden olabilmektedir. Hava kirliliği, kömür ateşi, yemek pişirmek için kullanılan bazı yakıtlar, radon gazı ve asbest gibi etkenler de akciğer kanseri riskini artırmaktadır. Doğal kaynaklardan yüzeye çıkarak evlerin içinde biriken ve kanserojen etkisi olduğu bilinen radon gazı, akciğer kanserine neden olan etkenlerin arasında ön sıralarda yer almaktadır. Radon gazı kokusuz, tatsız ve kapalı ortamlarda birikme eğilimi gösteren bir gazdır. Türkiye’de radon gazının yoğun olduğu bölgeler Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun yapmış olduğu radon gazı haritasında belirtilmektedir. Akciğer kanserine neden olan etkenlerden biri de asbesttir. Asbest, Anadolu’nun belirli bölgelerinde yoğun olarak bulunmaktadır. Çevresel asbest maruziyeti sebebiyle insanların asbestin liflerini soluması sonucu akciğer kanseri oluşabilmektedir. Solunan partiküller az miktarda olduğundan bunların etkileri daha geç dönemde ortaya çıkmaktadır.
TOMOGRAFİ İLE
Sigara kullanan ve herhangi bir şikayeti olmayan 50 yaş üstü insanlar senede bir kez bilgisayarlı tomografi çektirmelidir. Düşük radyasyonlu bilgisayarlı tomografi akciğer kanseri teşhisini en erken konulmasını sağlayan yöntemlerden biridir. Eğer bir insan 30 yıl günde bir paket ya da 15 yıl boyunca günde 2 paket sigara içmişse, sigarayı bırakmış ama bırakmasının üzerinden 15 sene geçmemişse ve 55-75 yaş arasındaysa akciğer kanseri riski bulunmaktadır. Özellikle bu hastalara KOAH tanısı konmuşsa akciğer kanseri riski daha da yüksek olmaktadır. İşte bu risk grubu içerisindeki kişilerin senede bir düşük radyasyonlu bilgisayarlı tomografi çektirmeleri halinde çok erken dönemdeki nodüller fark edilebilmektedir.
HER NODÜL KANSER DEĞİLDİR
Bilgisayarlı tomografide görülen her nodül akciğer kanseri olunduğu anlamına gelmemektedir. Bu nodüllerin birtakım nitelikleri bulunmaktadır. Kesin tanı göğüs hastalıkları uzmanları, radyologlar, patologlar ve göğüs cerrahlarının oluşturduğu kanser konseyleri tarafından konmaktadır. Bu kanser konseylerinde hastalar takip altına alınmaktadır. Gerekirse PET-CT yapılmaktadır. Nodül ulaşılma şansı olan bir noktadaysa bronkoskopla nefes borusundan girilerek oradan bir biyopsi alınmaktadır. Ya da göğüs duvarından girerek bilgisayarlı tomografi altında iğne biyopsisi denilen biyopsiler yapılarak tam tanı konmaktadır.
TÜRÜ VE EVRESİNE GÖRE
Akciğer kanseri; küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan olarak iki büyük gruba ayrılmaktadır. Ve bu kanserlerin de bir takım genetik özellikleri bulunmaktadır. Hangi gruba dahil olduğu teşhis edilerek ona göre tedavi programlanmalıdır. Erken evrede yakalanan akciğer kanserine 1.ci evre akciğer kanseri denilmektedir ve tedavi oranı çok yüksektir. Akciğer kanseri 1.ci evrede ise lenflere sıçramamış ve metastaz yapmadığı için cerrahi en iyi tedavi seçeneğidir. Ama kişinin başka bir akciğer problemi ya da ciddi bir kardiyak sorunu varsa genel anestezi alamayacağı için cerrahi şansı olmaz ve ameliyat mümkün olmamaktadır.
Cerrahi seçeneğin olmadığı hastalara lokal radyoterapi yapılması mümkündür. Radyasyon ışınlarıyla akciğerin içindeki tümör yakalanıp nokta atışı yapılarak kanser hücrelerinin yok edilmesi sağlanabilmektedir.
BAŞARILI SONUÇ
Bir diğer tedavi yöntemi ise immünoterapi yani vücudun doğal korunma mekanizmasının devreye sokulmasıdır. Lenfosit denilen hücreler bağışıklıktan sorumludur. Lenfositler vücuda giren yabancı, antijen özelliği taşıyan her şeye saldırdığı gibi yoldan çıkan kanser hücrelerine de saldırarak bunları yok etmeye çalışırlar. Bu tedavi yöntemleri sayesinde 4’ünc evre denilen, yayılmış akciğer kanserlerindeki yaşam süreleri de uzayabilmektedir.