Anadolu Sağlık Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Cem Hızlan Pandemi döneminde anksiyete bozukluğu arttığına dikkat çekti.
Dr. Cem Hızlan özetle şunları ifade etti:
“Anksiyete bozukluğu” dediğimiz durumda ise bu mekanizmanın devreye girme eşiğinin düşmesi yüzünden çok küçük, normalde bunun tetiklenmesini gerektirmeyecek kadar küçük, basit olaylarda ya da hiçbir şey yokken dahi kendi kendine tetiklenmesine “anksiyete bozukluğu” deriz.
Yani ortada bir sıkıntı olmadığı halde beynimiz ve vücudumuz normalde tehlike ve panik sırasında devreye sokması gereken reaksiyonu durup dururken devreye sokuyor. Örneğin telefon çaldı diye, biri biraz yüksek sesle konuştu diye, hava karanlık diye o mekanizma durup dururken devreye giriyor. Bu durumu aslında araba alarmına benzetebiliriz; araba alarmı normalde kapı kurcalanınca çalması lazım ancak bazılarının ayarı bozuk olabiliyor ve rüzgâr esse dahi alarm çalabiliyor. İşte insandaki o alarm mekanizmasının kendi kendine devreye girmesine “anksiyete bozukluğu” diyoruz.
ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN SEBEPLERİ VE BELİRTİLERİ NELERDİR?
Bu mekanizma çok farklı sebeplerle bozulabilir. Tiroid gibi birtakım endokrinolojik hastalıklarda, ağır kansızlık, kronik akciğer hastalıklarında ya da vücudu ilgilendiren başka fiziksel, yıpratıcı olaylarda bozulabilir. Ya da bazı insanlarda bu mekanizma doğuştan normalde olması gerekenden çok daha hassastır. Ama bizim şu dönemde en sık gördüğümüz neden yıpranma, yorgunluk ve bu yıpranma ve yorgunluğun birikmesi..
TANI NASIL KONUYOR?
Psikiyatride klinik deneyimin önüne geçmiş tetkik ve tahliller henüz yok. Bu birçok durumda sorunmuş gibi görülebilir ancak anksiyete bozukluğu belirtileri oldukça belirgin. O belirtileri söylediğinizde karşınızdaki insan ‘aa evet bende bu var’ diyebiliyor. Dolayısıyla böyle bir durum için birtakım tetkikler ya da araştırma yöntemleri önermek çok gerçekçi değil. Çok pahalı ve klinik değeri olmayan, daha çok araştırmalarda kullanılan bazı tetkikler yapılabiliyor ancak bence gerekliliği çok tartışılır. Yapılması gereken şey zaten psikiyatri uzmanına gitmek ve bu sorunu görüşmek.
DIŞARIDAN GELEN ETMENLERDEN
KENDİMİZİ NASIL KORUYABİLİRİZ?
Daha sağlıklı yaşamanın yollarını bulmaya çalışabiliriz. Ama “Buna şansım yok, ben böyle yaşamak zorundayım” diyorsanız bu zor bir hayat. Bu aynı şuna benziyor; diyelim ki bir endokrinoloji uzmanına gittim, “Sürekli kilo alıyorum, yemek yeyince başım dönüyor, ağzım kuruyor” diyorum. Doktor da “Sende insülin direnci var” diyor. “Niye?” diyorum, “Sağlıksız besleniyorsun, kilo alıyorsun, karbonhidrat yiyorsun, lifli beslenmiyorsun, spor yapmıyorsun” diyor. Ben de “Sağlıklı beslenemem çünkü işim çok yoğun, öğlen hazır gıda yiyorum, akşam eve gidince mantı, börek gibi kolay yiyecekler hazırlıyorum” diyorum. Doktor da şeker hastası olmamam için ilaç veriyor. Durumun özeti bu aslında. Yani anksiyete bozukluğundan korunmak istiyorsanız sağlığınız için gerekli olan birtakım ihtiyaçları da hayatınızda bulundurmalı ve bunlara yer açmalısınız. Bunlara yer açmak yerine insanlara duygularını değiştirmek daha kolay geliyor. Yani “canım çıkana kadar çalışayım da olayı kafamda çözeyim, belki hallolur” diye düşünüyorlar. Hayır hallolmaz.
TEDAVİDE NELER YAPILIYOR?
Eğer bu sistem gerçekten kendi kendini tetikleyecek biçimde bozulduysa ve bunun bozulmasına sebep olan gerçek hayattaki şartlar devam ediyorsa kendi kendine düzelmez. Yani “ben artık kafama takmıyorum, pozitif bakıyorum, güçlendim, bilinç altımı açtım, gökyüzünden enerji alayım” diyerek düzelmez. Tedavide genellikle antidepresan kullanılır. Antidepresanlar rahatlatıcı, sakinleştirici ya da uyuşturucu değillerdir. Antidepresanlar bir çeşit anksiyete regülatörüdür, ayar yaparlar. Yani anksiyetenin kendi kendine kısır döngü oluşturmasını engellerler. Dolayısıyla biz sağlıksız bir biçimde yaşıyor olsak bile en azından stres mekanizmalarımız korunmuş olur. Antidepresanları böyle bir durumda bir çeşit tansiyon, şeker ilacı gibi koruyucu ve düzenleyici bir tedavi olarak görmek lazım. Bir hastalığı iyileştirmek adına değil, bir durumu zarar vermemesi için koruma altına almak gibi. Burada yıpranma ve birikim sonucunda ortaya çıkan anksiyeteden bahsediyoruz, diğer sebeplerden değil. Diyelim ki hastada tiroid problemi var, antidepresan kullanmadan önce tiroid problemini çözmek lazım.
Anksiyetenin çözümü için kişi öncelikle günlük hayatını nasıl düzenleyebileceğini, günlük hayatında gerçekten yapılması gerekmeyen şeyleri nasıl ayıklayacağını, onların yerine kendine zaman ayırması için nasıl bir sistem kurabileceğini düşünmeli.
PANDEMİ DÖNEMİNDE KAYGILAR ARTTI MI?
Tabii arttı çünkü güncel durum mevcut yorgunlukları, sıkıntıları ve çözümsüzlükleri ikiye katladı. Sokaktan bir sokak kedisini alıp eve koysak, yemeğini suyunu versek, 3 ay kapalı tutsak o hayvanda da anksiyete bozukluğu olur. Bizim değişen alışkanlıklarımız, belli bir biçimde yaşamaya zorlanmamız, birtakım şeyleri değiştirme şanslarımızın elimizden alınması gibi unsurların hepsi yıpratıcı ve yorucu şeyler. Bu dönemin de tam olarak özelliği bu. Çaresizlik, eve kapanma ve yaşam alışkanlıklarında ister istemez, kaçınılmaz olarak yoğun değişiklikler.
İNSANLARA ÖNERİLERİNİZ NELERDİR?
Yukarıda belirttiğimiz tüm öneriler geçerli. İnsanların bu şartlar altında ne kadar yaratıcı olduklarına bağlı bir durum. Şartlar değişir ama hayatımızı nasıl daha iyi sürdüreceğimiz bizim hayatla olan ilişkimize, yaratıcılığımıza, şansımıza ve hayat mücadelemize kalmış. Özellikle psikolojik bir çözüm düşünmek yerine şu günleri biraz daha yaşanılır bir hale nasıl getirebilirim diye düşünmek lazım. Evde olmanın bazı insanlara iyi geldiğini de söyleyebilirim. İnsanların huyu dediğimiz gibi çok farklı, kimi evde vakit geçirmekten hoşlanıyor, bu durum da onlara fırsat oldu.