Dün öğle saatlerinde kızımın okulundan aradılar.
“Nefes almakta zorlanıyor gelin.”
Apar topar gittim ve kızımı alarak en yakın hastane olan Özel …….. ………. Hastanesi’ne götürdüm.
Acildeki doktor çok ilgilendi, çocuk doktoruna yönlendirdi.
Ve beni vezneye gönderdiler. Acil evden çıktığım için üzerimde fazla para yoktu 395 TL muayene ücretini ödedim.
Çocuk doktoru; “Filim, serum, hava verilsin” dedi.
Tekrar vezneye gönderildim: “800 TL ödeme yapacaksınız” dediler.
Acil çıktığım için üstümde para yoktu. “Çocuğu alın tedaviye başlayın ben yetiştiririm parayı” dedim fakat para ödenmeden, “Serum ve hava veremeyiz” dediler.
Bir yanda kızımın, nefes alamaması diğer yanda sergilenen tavır. Eşim çalışıyor, aradım ibana para yatır diye. Yoğunlukta ulaşamadım. Başka birine ulaştım hastanenin verdiği ibana 800 tl yatırdı.
Kızımı aldılar, filim çektiler. İçim biraz rahatladı derken tam serum takıp hava verecekleri dakika hemşire tekrar vezneye gönderdi:
“200 TL yatırmanız gerek hastaya hava verelim.”
Eee yine döndüm başa: “Kızım nefes alamıyor ücret ödenmese hava verilmeyecek.”
Bir öğretmen arkadaşımı aradım, hemen para getirmesini istedim, getirdi. 200 TL’ y ide ödedim ve 110 TL daha çıktı, onu da ödedim.
Kızıma serum ve hava verildi, bendeki korku telaş panik anlatılacak gibi değil. Tutun ki o an kimseye ulaşmasaydım o para yetişmeseydi kızım sedyede hiç bir işlem yapılmadan kalacak mıydı?
Kızıma işlemler yapılsaydı, ona serum hava verilirken ben de sakinleşip ödemelerini yapsaydım olmaz mıydı?
Çocuğu için telâşlanan bir annenin bir babanın hastene masrafını ödemeden kaçacaklarını mı düşündüler?
Bu nasıl bir sistem aklım almıyor. Dün benim ve kızımın yaşadığımız sorunun üzerine hastanenin de verdiği tavrı tepkiyi anlamış değilim.
Prosedür böyleyse bunu bir kez daha ellerini vicdanlarına koyup bir gözden geçirmelerini isterim.
Bütün bu yaşadıklarımı yazma sebebim benim gibi başka bir annenin o çaresizliği yaşamasını istemediğim içindir.
Hüsniye Koç / Facebook
(Hastane ismi, Hüsniye Koç’un paylaşımında verilmiştir.
Ben çekindiğimden değil; mahkemeye gidip erişim yasağı getirirler ve ona ne şüphe ki “Karşılıksız hayırsever, iyiliksever!” sahibi mahkeme gideri için çıkacak paraya üzülür. Ne gerek var şimdi?
Bu arada şunu da belirtmek isterim.
Bir süre önceki bir yorumum ve şahsıma ait habere mahkemeden erişim yasağı getirildi.
Yalanlanıp tekzip edilmedi..
Gerçekler, ah o “acı” gerçekler. Yatacak yeri yok o acı gerçeklerin..
Ancak o şekilde önüne geçerler.
**
Öte yandan..
Bu sorun aslında bir sistem sorunudur.
Ülkemizde malum Siyasal İslamcı Vahşi Kapitalizm en şiddetli haliyle varlığını sürdürmekte; yine ve yeni bir seçim dönemine doğru toplumsal muhalefete yönelik uygulamaları ile 28 Şubat’çılara hatta varlığını borçlu olduğu bir diğer kritik süreç, 12 Eylül’cülere zaman zaman nazire yapmaktadır.
“Bir zamanlar her istediklerini verdikleri” ile şimdilerde arası malumdur heyhat; zehri kanlarına ve iliklerine işlemiştir artık, yapacak bi’şi yok.
Ahlakmış, etikmiş hak getire..
Emperyalizmin ve sistemden beslenen Siyasal İslamcı Vahşi Kapitalizmin çıkarları doğrultusunda;
Dini ibadetten ibaret sanıp Kuranı Kerim okumayan samimi dindarların o zaafından da faydalanarak, sistem varlığını sürdürmektedir.
Şimdi;
Skandalın yaşandığı hastanenin sahibinin “iyiliklerini” bilmeyen yoktur. Ama niye bilmektedir?
Hakiki İslam’a göre sağ elin verdiğini sol el bilmemelidir ve asla güncelleştirilemez.
Örneğin; İslam bilimi ret etmez. İletişimi de ret etmez. İletişim olarak çağlar geliştikçe mektubun yerini e-postanın almasını güncelleştirebilir ancak sağ elin verdiğini son elin bilmemesi gerektiği, güncelleşemez.
Neymiş: Diğerlerine örnek olması içinmiş.
Hadi oradan be.
Kuran’da örnek alınması istenen, Hazreti Muhammed’in yaşam biçimi değil mi?
Hangi elinin verdiğini, hangi eli bilmiş?
Nasıl olsa bulmuş vıcık vıcık bir basın ortamını da..
Bugün yarın patlatır bir basın toplantısı..
Mesleklerde duayen unvanı, o mesleğin ahlak, erdem, tecrübe, deneyim sahibi olanına, mesleğin diğer mensupları tarafından uygun görülüp verilen bir payedir, unvandır..
Biz de kendisine “Duayen” unvanı takan çocuk tacizcisi de o toplantıda da söz alır..
Basına “bedavadan” sağlık hizmetini de kitler.
Halbuki ahlak fakiri zevat; ne anlar en pahalı sağlık hizmetini alıp “sevabına” verildiğini zannettiği o “hizmetin” suspayı olarak verildiğini demiyorum. Şüphe yok ki anlar.
Zaten, basın sektöründe yer almasının gerekçesi de odur..
Kakarikiler, kikiriler..
Vallahi çok hayırsever..
Ne olmuş yani otoparkı ve sağlıklı bir acil girişi olmayan hastanesi varsa:
Orayı kim açtı: Recep Tayyip Erdoğan..
Bitti!
Bunun üzerine tabi ki yıllarca tarihi alanı aleni işgal ederek, otopark haline getirdi..
Neyse ki bu dönem o işgal, adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk ve tarihe aleni ahlaksızlık sona erdi.
**
Hüsniye Koç’un yaşadığı vaka sağlık, eğitim gibi kamunun vermesi gerektiği hizmetlerde özelleştirmelerin; özel sektörün önünün açılmasının bir sonucudur.
Ona ne şüphe ki işveren kişi Hipokrat yemini sahibi dahi olsa; para insandan ve sağlıktan çok daha önce gelir...
**
Başlıkla bağlayacak olursak…
Yorumlarıma gelen negatif eleştirilerden biri; bazen ne yazdığımın anlaşılamaması ve zor anlaşılır olmasıdır.
Bugün abarttım..
Hastane ismini vermeyeceğim dedim, vermeyeceğim.
Özelleşen Health’de Money insandan daha Centre ve önemli diyorum.
İspatlı bir şekilde, bir çocuğun hayatı pahasına yaşanmış ve yaşatılmıştır diyorum.
Başka da bi’şi daha diyorum…
Söz konusu paylaşım sonrası hastane sahibi, “Hayırsever” şahsiyet, sekreteri veya özel kalemi marifetiyle Hüsniye Koç’u aramış..
İnsanın fikri neyse zikri odur
Veya aynaya baktığında her gördüğünü, başkasında da var sanır…
“Hastaneye gelsin, fiyatlarda çeki düzen yapalım” falan demiş.
Sözüm ona tıp fakültesi devirmiş zevatın bir annenin feryadından, dramından, isyanından anladığı bu işte bu!
Neyse ki karşısında muhtemelen en yakın çevresinde dahi hiç görmediği kesin tavırda; ahlaklı, asaletli, onurlu bir insan varmış…
Yuh ulan yuh!!!
Yazıklar olsun be yazıklar olsun!
Ahlak başta olmak üzere gırtlağına kadar çamura boğdunuz memleketi.
Paranız da, yedi düvele duyurduğunuz “İyilikleriniz de” yerin dibine batsın…