Bir şeyi önemsizleştirmek istemeniz en doğal hakkınızdır. Ama, sadece sizi değil, yüzlerce, binlerce insanı ve ailelerini ilgilendiren sorunu, yaklaşımı önemsizleştirmeye çalışmak, insanlığa yeterince saygı duyulmadığının açık kanıtıdır.
Sermaye, neoliberal politikalar uğruna ülkemizde on yıllardır dayattığı politikalarla bu acı gerçeği anlamamızı sağlıyor. Bu gerçekten son olarak payını alan otomotiv ve metal sektörü işçileri de, kendilerinden beklenen dik duruşu sergiledi ve hak arayışı için dalga dalga direnişi örgütledi.
Ve, şimdi sıra, o direnişi önemsizleştirmeye geldi. Gereğinde tehditler yağdırarak da olsa yapılmalıydı.
Tıpkı böyle oldu…
İlk adım, büyük metal direnişindeki en önemli eylemlerin yapıldığı FORD OTOSAN’daki işverenden geldi. İşveren, toplu iş bırakma eyleminin, kuruma ve ülke sanayisine verdiği zararın her geçen gün arttığını öne sürüp, direnişi sürdüren işçileri işten atmakla tehdit etti.
Direnişlere aktif katılım gösteren Ford Otosan Gölcük ve Yeniköy Fabrikaları’ndaki bir grup işçi, tavrından vazgeçmiş değil. Kısaca ‘’ölmek var, dönmek yok’’ diyorlar. Şirket yönetimi ise bu eylemlilikleri itibarsızlaştırmak için her yolu deniyor. Direnişteki işçilere yönelik tehdidini ise “Mazereti olmadan işbaşı yapmayanlarla yollarımız ayrılacak” ifadesinin içine gömüp, kamuoyuyla paylaşıyor.
İşveren diyor ki;
‘’Üretimin başında olan ve işine sahip çıkmayı sürdürecek hiçbir çalışanımızın işine son vermeyeceğimizi beyan ederken, çalışma barışının sürmesi yönünde iyi niyet göstergesi olarak çalışanlarımıza 1.000 TL net tutarda destek yapılacağını, yürürlükte olan toplu sözleşme hükümleri değiştirilmeksizin, çalışanlarımıza sağlamak istediğimiz ilave katkı çalışmasını da önümüzdeki 1 ay içerisinde tamamlayacağımızı açıkladık. Çalışan temsilcileri ise ekonomik olarak kabulü mümkün olmayan teklifle diyalog yollarını kapamış, sunduğumuz koşulları ve 1 ay içerisindeki ilave katkı çalışmasının sonucunu beklemeyi reddetmiş, kanun dışı işgali sürdürme yönünde tercih belirtmiştir. Kendileri ile de paylaşıldığı üzere, bu talebin karşılanması üretimin sürdürülebilirliği açısından da mümkün değildir.’’
Yani, onlar da ‘’ölmek var, dönmek yok’’ der gibiler…
Çalışmadaki aksamaların ‘’global otomotiv sektörünün ana oyuncularından biri olarak faaliyet gösteren kuruma, sanayiye ve ülkeye verdiği zararın her geçen gün arttığıyla’’ ajitasyon çekmenin peşinde olan işveren, yine ‘’vatan-millet’’ edebiyatı şemsiyesi altında daha fazla nasıl kar sağlayacağının hesabını yapıyor ve işçi sınıfının iyice itibarsızlaştırıldığı bir dönemin kapısını aralamaya çalışıyor.
Ama, kullandığı dilin ‘’tehdit dili’’ olduğunu ne yazık ki gizleyemiyor…
‘’Şirketin geleceğine, itibarına ve birliktelik ruhuna, markaya, Türkiye'nin uluslararası rekabet gücüne, ihracata ve çalışanlara. İşçiye tehdit anlayışının yer aldığı cümlelerde ise “Makul bir mazeret bildirmeden halen işbaşı yapmayanlar da işlerinin başına dönmeli. Aksi takdirde, İş Kanunu gereği iş akitlerinin feshi konusunda prosedür başlatılacak.”
Bu ifade kendilerinin ve tamı tamına hak direnişinde olanları işsizlikle tehdit etmekten öte bir anlam içermiyor.
Yağma yok, işçi sınıfı kazanacak, FORD işçisi kazanacak ve bu tehdidin de hesabı görülecek…