Ailesi dahil kendini hayata bağlayan her şeyini yitiren, büyük acılar ve ruhsal sıkıntılar altında yaşayan birinden söz edeceğim. İntihar etmek üzereyken aklına bir dönem psikolojik yardım aldığı doktoru gelir ve telefonda intihar edeceğini söyler doktorla ne konuştularsa intihar etmekten vazgeçer. Tedavi gördüğüm hastanede tanışmıştım, her konuşmasında ölümün kıyısından dönmüştüm der, bununla övünürdü. Her şeye rağmen yaşamak güzel, hiçbir şey için ölmeye değmez. Hayatın içerisinde bazen böyle trajediler yaşanıyor, böyle zamanlarda yine de kararlılık gösterilebilir. Böyle şeyler yalnız sıradan insanların başına değil gayet sabırlı aklı başında insanların başına da gelebiliyor. Dünyaya gerçekten herkesten çok şey katmış bir ressam Van Gogh, bu dahi adam sanatın en tanınmış ressamıdır. Sevdiği kadın onu istemediği için kulağını keser, bir zarf içine koyarak kadına gönderir. O anda aklına intihar gelseydi intihar ederdi. Bu adam da yaşadıklarını sanatına yansıtmıştır. O zaman intihar etmemiş ama birkaç yıl sonra kendisini tabanca ile vurarak intihar etmiştir. Resimlerine bugün değer biçilemiyor. Ezilmişlik, yoksulluk ve çaresizlik insanların psikolojisini bozuyor ve insanları korkak, endişeli ve ürkek yapıyor. Kimi insanlar çok duyarlı ve alıngan oluyorlar, yapacağınız küçük bir eleştiriden hemen etkileniyorlar hatta bu yüzden cinnet geçiren insanlar vardır. Yine bir gün hastaneye biri gelmişti, tüm gün boyunca dolaşıyordu ve yatakhanenin kapısını açmamızı istemiyordu. Yanında yatan arkadaş; bu adamın belli ki büyük bir derdi var, geceleri de uyumuyor sorsana bir halini sen anlarsın demişti. Adama bir gün senin bir derdin var bana söyle bana söylemek istemiyorsan doktoruna söyle böyle yaşanmaz demiştim. O an söylemedi ama birkaç saat sonra gelip ben düşman sahibi bir adamım gelip beni öldürecekler dedi. Bizim çözemeyeceğimiz bir sorun olduğu için doktoruna söyledik, bir iki ay sonra anladık ki anlattığı gibi bir düşmanı falan yok. Kendi kendine böyle bir düşünceye kapılmış, sokaklarda dolaşan böyle yüzlerce insan var. Bu yüzden cinayetler yaşanıyor, Dostoyevski’nin romanlarında böyle anlatılan yüzlerce kahraman var. Shakespeare'in eserlerinde de böyle yüzlerce düşünce anlatılıyor. Bu eserlerde yazarlar gördüklerini ve duyduklarını işlemişler, sevgisiz ve toplumdan dışlanmış insanların yaşam öykülerini anlatan bir eseri vardır. Tolstoy’un ismi "İNSAN NE İLE YAŞAR" olan eseri sevgi konusunu anlatan muhteşem bir eserdir. Anlatılan öykü şöyledir; yıllar önce savaşta bir otelde yakılan insanların içerisinde bir ozanımız vardır. Ozanımızın oğlu verdiği bir konsere Nejat Eczacıbaşı da gider ve o konserde ölen ozanımızın eşi ile de tanışır, sohbet ederler. Oradan ayrılırken hanımefendi Nejat Bey’e, oğlum zaman bulup soramadım işin gücün evin barkın var mı, halini hatırını soranların var mı? der. Bu hâl hatır sormadan Eczacıbaşı çok etkilenir ertesi gün bir toplantıda adamlarına, bu kadar çok birlikte çalışırız biriniz halimi hatırımı sormadı aç mıyım tok muyum diye sormadınız der. Gerçekten çok önemli bir öykü, ben de çok etkilendim. Ne yazık ki sevgisiz ve güvensiz bir toplum olduk. Kimse kimsenin halini hatırını sormuyor, aç mısın tok musun demiyor. Nedeni çok açık, sevgisizlik. İntiharlar çoğunlukla sevginin olmadığı toplumlarda oluyor, insanlara ait duyguların en önemlisi sevgidir. Hatta ölümden bile üstündür, hepimiz sevgi istiyoruz bizim gibi düşünmeyen insanları zalimce yargılamamız sevgisizliktir. İnsanın iyilik ve kötülük gibi iki farklı yönü var. Hangisini geliştirirsek o yönümüzle karakterimiz gelişiyor. Maalesef ki çoğumuz kötü yönümüzü geliştiriyor kötülüklerden besleniyoruz.