Ölümün iki yüzünü yaşıyoruz son günlerde. Biri aşırı kar hırsı, diğeri de işgalci anlayış dolayısıyla. Yaşananlara kim haklı gerekçeler oluşturmaya çalışırsa çalışsın, bilinen gerçek, ölümün her iki yüzünün de soğuk olduğudur.
Ölümün soğuk yüzü hissedilmezse, yaşamını nasıl yitirildiğinin pek önemli olmaz. Ama, kazın ayağı öyle değil. Yaşamın nasıl sonlandığı çok önemlidir.
Bu konuda yazı yazmaktan bıkmadım, bıkmayacağım…
Ucunda ‘aşırı kar hırsı’ ve buna bağlı olarak ‘’maliyeti artırıcı unsur’ olarak görülmesi dolayısıyla işçi sağlığı ve iş güvenliği için gerekli önlemlerin alınmaması var. Bu yüzden, yaşananları ve sonuçlarını ‘iş cinayetleri’ olarak nitelendirmeyi sürdüreceğim.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin, 2014 yılının ilk altı ayına ilişkin derlediği rapor da, benim bu yaklaşımımı doğruluyor.
O rapora göre, söz konusu sürede 978 işçi yaşamım yitirdi. Kocaeli ise en fazla işçi ölümün gerçekleştiği üçüncü il oldu
Meclis, bu raporu, basın ve meslek örgütlerinden derlediği veriler ışığında hazırlıyor. Raporda, ilk altı ayda en az 978 işçinin yaşamını yitirdiği belirtilirken, bu işçilerden 40'ının kadın, 19'unun çocuk, 18'inin göçmen ve 150'sinin emeklilik çağında çalışanlar olduğuna dikkat çekiliyor.
Yaşamını yitirenlerin 325’i maden, 187’si inşaat, 122 tarım ve 79’u taşımacılık işkolunda çalışanlardan.
En çok ölüm yaşanan şehirler sıralaması bizim yüreğimizi acıtıyor. Soma’daki maden faciası, Muğla’yı 324 iş cinayetiyle ilk sıraya oturtuyor. Diğer iş cinayetlerinin 82’si İstanbul, 34’ü Kocaeli, 31 Ankara ve yine 31’i Bursa’da yaşanıyor.
Yaşamını yitiren kişilerin 889'u işçi, kamu çalışanı (memur) statüsündeki ücretliler, 89'u ise çiftçi/küçük toprak sahipleri ve kendi hesabına çalışanlar/esnaflar.
Tablo bu kadar net…
Başka net olan bir tablo daha var, o da insanlık katliamının yaşandığı Gazze’deki durum.
Artık soykırıma dönüşen bir durum var.
Siyonizmin silahlı gücü, ABD’nin Ortadoğu’daki sadık müttefiki işgalci İsrail, her zaman olduğu gibi yine Gazze’ye saldırıyor, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan yine yüzlerce sivil yaşamını yitiriyor ve yine dünya seyrediyor.
İşgalcilikten,
İşgal ettiği toprakları yerleşim alanına çevirip sınırlarına katmaktan,
Bölgede gerginlik üzerinden siyasal ve sosyal rant sağlamaktan vazgeçmeyen, Soykırımı meşrulaştırmak için her yolu deneyen,
Katiller sürüsü İsrail ordusu, yine kan emiyor…
Elbette, ölenlerin yasını tutacak zamanımız yok.
Elbette ah vah etmekten öteye adımlar atılması gerekiyor.
İş alanlarında ve yurt savunmasında katledilenlerin insan oldukları asla unutulmamalı. Her iki alanda insanların katledilmesine neden olanların da (dilim insandır demeye varmasa da) aynı sıfatla anıldığı biliniyor.
Öyleyse, her iki insan modelini ve bu farklılığı oluşturan nedenler daha ne kadar canımızı acıtmalı ?
Bu farklılığı ortadan kaldırmak için daha ne bekleniyor ?
İş cinayetlerinde ve savaş çığlıkları altında soykırımda insanları yitirmediğimiz bir dünya için daha çok çaba sarfetmeli, duyarlılığı daha çok artırmalıyız.
İnsan olmak sorumluluğumuzu unutmamak için…