Şu göçmen meselesi, yüreğimizi yakıyor, insanlığın ve sözün bittiği yere geldiğimizi gösteriyor adeta.
Ege kıyılarında, gün geçmesin ki mülteci faciasına tanık olmayalım. Şişme botlarla, sandaldan bozma motorlu teknelerle ya da başka araçlarla Yunanistan adalarına oradan da Avrupa’ya açılmak için umuda yolculuğa başlayan, ama daha yolu yarılamadan umudun tükendiği noktalara düşen yüzlerce mülteci canımızı yaktı, yakıyor ve belki bir süre daha yakmaya devam edecek.
Bu yüzden, sayısal değerlendirme yapmak istemiyorum. Zaten, insan ölümlerini sadece sayısal değermiş gibi gösteren tarzları da sevmiyorum.
Peki, bu mülteci sorunu nereden çıktı ve bu insanlar neden ölüm riskinin yüksekliğine rağmen bu yola başvurmaktan vazgeçmiyor.
Bilindiği üzere, Ortadoğu uzun yıllardır ateş çemberi. Çatışmalar ve katliamlar tarih boyunca hiç eksik olmadı, olmuyor.
Son olarak Suriye’nin, emperyalist politikalar uğruna içine itildiği karmaşa, yaşanan iç savaş ve dış saldırılar sonucu ortaya çıkan tablo oldukça vahim.
Biz, (biz derken Türkiye’den söz ediyorum) bu kaos ortamında nasıl tavır almışız ?
Kendi halkının halen önemli bir bölümü tarafından sevilen, meşru devlet başkanı kabul edilen Beşar Esad’ı karalamak, itibarsızlaştırmak ve iktidardan uzaklaştırmak için başvurulan yolların tümünde aktif olarak rol almışız. Ama, aradan geçen 5 yıllık süreçte bir arpa boyu yol alamayınca, başlayan insanlık göçü ve sonrasında yaşanan dramlar üzerinden de politika yapar olmuşuz.
Evet, milyonlarca Suriyeli yurttaşa kapımızı açtık, bu doğru. Zaten de, en yakın sınır komşusu bir ülke olarak bunu yapmaktan başka çaremiz olamazdı.
Peki sonra ?
Sonra Avrupa’nın bilmem kaç milyar Euro yardım sözü üzerine bu dramın daha da uzun sürmesine çanak tutmuşuz.
Ege kıyılarının tüm noktalarından Avrupa’ya geçiş için yol arayan, legal olmayan yolları deneyen insanların her gün onlarcasının telef olmasını seyretmişiz, halen de seyretmekteyiz.
Buna rağmen, Suriye’deki meşru yönetimi terörist ilan edip, yasadışı ve emperyal çıkarlar uğruna silahlandırılıp cinayet işletilen ÖSO gibi çetelere sahip çıkmışız. PYD ile önce çok sıkı ilişkiler geliştirmişiz ama süreç sona erdirildikten sonra PYD’yi terörist örgüt ilan etmişiz.
Peki, bu kafa karışıklığı,
Bu oryantal dış politikayla söz konusu insanlık dramını nasıl önleyeceğiz ?
Her gün onlarca mülteci Ege Denizi’nde can verirken, Avrupa ile ne kadar Euro yardım vereceği üzerine pazarlık yaparak mı vakit geçireceğiz ?
Rusya’nın O coğrafyadaki en önemli desteği Suriye’deki Esad rejimine aktif yardımına ABD bile sessiz kalırken, biz içi boş külhanbeyi tavrı ile politika yapmaya devam mı edeceğiz ?
Her gün Ege’de ve Ortadoğu hava sahasında hava sahamızı ihlal eden uçaklara ses çıkarmayıp, sadece Suriye üzerindeki hesaplarımıza ters düştüğü için yeni bir Rus uçağı düşürme politikasını ne zaman gerçekleştiririz beklentisi içinde mi bölgesel barışa katkı sunacağız ?
Sahi, Ege kıyılarında telef olan binlerce mülteciden kim sorumlu ?
O insanların yaşamlarını yitirmelerine hangi politikalar neden oluyor ?
Bu trajedi nasıl bir politik hat izlenerek sonlandırılabilir ?
Ölüm tekneleri, bu soruları yanıt üretilmesini bekliyor. Hem de çok acil olarak…