Yaşam hakkı, herkes için en kutsal haktır. Ancak, herkes yaşam hakkını yeterince koruyacak olanaklara sahip olamıyor nedense.
Beklenmedik zamanlarda ortaya çıkan ölümler, genellikle ihmal ya da başka hırslara bağlı olarak birincil hatalar içeriyor. Bu yüzden, her ay yüzlerce kişiyi iş cinayetlerine (iş kazaları) kurban veriyoruz.
Çalışma hayatında 29 yıl üzerinden emekli olmuş biri olarak, o kadar çok iş cinayetine tanıklık ettim ki, bu cinayetlerinin bir türlü önünün alınmamasının, işverenlerin aşırı kar hırsı ve yaşam hakkına saygısızlıkları olarak kodlayabilirim.
Tabi, bu hakkı sağlamakla yükümlü mekanizmalardan sorumlu kişilerin duyarsızlığını da unutmadan.
Bu konudaki acı gerçekleri, uzunca bir süredir İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin derlediği raporlardan okuyorum. Meclis, meslek örgütlerinden gelen bilgiler, işçiler ve işçi yakınlarının bildirimleri ışığında hazırladığı Temmuz ayı raporunda, en az 123 işçinin yaşamını yitirdiğini tespit etmiş.
En az ifadesi kullanılıyor, çünkü, kayıtlara girmeyen iş cinayetlerinin olduğu da herkesçe bilinen bir gerçek.
İşçi ölümlerinin, en çok tarım, inşaat, metal, gıda ve belediye/genel işler işkollarında yaşandığını tespit eden Meclis, bu kente ilişkin bir acı gerçeğe de raporunda yer vermiş. O gerçek de, Temmuz ayında kentimizde 6 işçinin yaşamını yitirmesidir.
Yani, yıllardır yapılan uyarılara rağmen, aşırı kar hırsı ve denetimsizlikler yüzünden ortaya çıkan iş cinayetlerinde,işçiler ölmeye devam ediyor.
Tablo gerçekten de ürkütücü…
Yaşamını yitiren 123 emekçinin 97’si işçi-memur, 23’ü çiftçi-küçük toprak sahibi, 3’ü de kendi hesabına çalışan-esnaf. İşçiler en çok trafik-servis kazaları, ezilme ve düşme nedeniyle can veriyor.
Bu arada 6 işçinin meslek hastalıkları, 6 çiftçinin de kene ısırması sonucu yakalandıkları Kırım Kongo Kanamalı Ateşi sonucu can verdiği bilgisine ulaşıyoruz.
Düşünsenize, tek derdiniz ekmek parası, ailenizin temel ihtiyaçlarını karşılayacak ücreti kazanmak. Ama, o da ne, para kazanmayı amaçlarken yaşamınızı yitiriyorsunuz.
Sorumlu (genellikle) ölen işçi oluyor…
Yani, yaşarken de yaşama veda ederken de en üst düzey bedeli emekçiler ile aileleri ödüyor.
Böylesi ahlaksız bir düzen olabilir mi ?
Bu soruyu kendime sorduğum kadar, Temmuz ayında 10’ar kişinin yaşamını yitirdiği Düzce ve İstanbul, 6’şar kişinin yaşamını yitirdiği Kocaeli ve Muğla, 5’er kişinin yaşamını yitirdiği Balıkesir, Çorum, Denizli, Gaziantep, İzmir ve Tokat, 4’er kişinin yaşamını yitirdiği Adana, Manisa ve Samsun, 3’er kişinin yaşamını yitirdiği Antalya, Artvin, Bursa ve Konya, 2’şer kişinin yaşamını yitirdiği Edirne, Erzurum, Hatay ve Van, 1’er kişinin yaşamını yitirdiği Adıyaman, Afyon, Amasya, Aydın, Bartın, Bayburt, Bolu, Çanakkale, Çankırı, Diyarbakır, Eskişehir, Iğdır, Isparta, Kahramanmaraş, Karabük, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale,Kırşehir, Konya, Malatya, Mardin, Mersin, Sakarya, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve Zonguldak’taki yurttaşlara, da soruyorum.
Ve tabi ki, yaşamını yitirenlerin ailelerine…
Yapanın yanına kar kalmadığı, insani değerlere daha fazla önem verildiği, yaşam hakkının kutsallığına inanıp bunu sağlayacak gerekli yaptırımların hayata geçirildiği dönemleri göremezsek, ‘’ÖLMEYE DEVAM’’ demekten başka düşünceye sahip olamayacağız.
Ne kadar acı değil mi ?