Sevgili okurlar bugünümün tamamını size ayırdım… Sizinle şöyle karşılıklı sohbet etmek istiyorum… On beş yıla yakındır ben yazdım sizler okudunuz. Elimden geldikçe sizlerle karşılıklı konuşur gibi yazmaya çalıştım. Ben bu yöntemi üstadım Dostoyevski’den öğrendim. Türkiye’de de bu yöntemi Oğuz Atay kullanmıştır. Tutunamayanlar isimli romanı bu tarzla yazılmış en iyi romandır. Bir grup insan bir araya gelip ülkenin hal ve gidişatını, sanatı ve edebiyatı tartışıyorlar içlerinde. Kendi düşüncelerini beğenmeyenler var böyle sıra dışı bir romandır.
Sevgili okurlar ben sizleri şahsen tanımıyorum ama çoğunuzu hissen tanıyorum çoğunuzun sıra dışı kişiler olduğunuzu tahmin ediyorum. Yazdığım yazıların çoğunda kendimi anlatıyorum. Sizler benim bu darmadağın kişiliğimi biliyorsunuz ben de bunu internetten okunma oranından anlıyorum bu okuma oranı beni fazlasıyla memnun etmektedir. Ben böyleyim de sizler nasılsınız içiniz de evleri, ana babaları, yatları, yalıları olanınız var mı? Bu konuda bir hikaye vardır. Onu paylaşalım. Ölmesine yakın bir adamın biri oğlunu yanına çağırır ona ben öldüğüm zaman çorapları göstererek ‘’Benim bu eski çoraplarımı benimle birlikte mezara koyacaksın bir de mektup var şayet bir aksilik olur imam müdahale ederse çözüm bu mektubun içindedir, onu oku.’’
Gerçekten imam müdahale eder çorapları mezara koydurmaz çocuk mektubu açar okur mektupta ‘’Ben eski bir çift çorabımı bile götüremiyorum’’ yazılıdır. Maalesef buradan hiç kimse bir şey götüremiyor kefenin de cebi yok biliyorsunuz. İyilik yapmak insanları kırmamak, incitmemek çok önemli. Öldükten sonra yüzyıllarca anılan insanlar zenginler şunlar bunlar değil insanlığa iyilik yapan, insanı seven insanlardır.
En çok yazdığım konulardan biri de psikoloji konusudur. Psikolojik tedavi gördüğüm için bu konuyu yazdım… Bu konuda sizlerin hayatına güzellik katmak istedim. Ne oranda başardım çok bilmiyorum bunu. Panik ataklı hastalık hastası biriyim. Ben kazanımlarımla değil kaybettiklerimle, kabul ettiklerimle değil reddettiklerimle, evet dediklerimle değil hayır dediklerimle varım. İçinizde benim gibi olanların çoğunlukta olduğunu biliyorum. Siz hiç anahtar deliğine sigarasının külünü döken gördünüz mü? Ben gördüm. Benim ve sizin bir de ortak değerlerimiz var. Üstad Dostoyevski ile ilgili de çok yazı yazdım. Sizler de paylaştınız.
Sevgili okurlar benim bir Dostoyevski hayranı olduğumu bilirsiniz… Bir ara Dostoyevski benim anneme dönüşmeye başladı annemi çok severdim rüyalarımda annemle konuşur gibi konuşmaya başladım Dostoyevski’yle. Bir gün bir kahvede yine dalmış Dostoyevski’yle konuşuyormuşum kahvedekiler bayağı dinlemişler. Sonra yaşlı bir amca yanıma geldi beni dürtükledi ‘’Kendine gel kendine’’ dedi gitti. ‘’Kendine gel kendine’’ çok önemli bir sözdür… O sözde adam diyor ki… Önce kendine gel sonra meyhaneye/ kalender ol gir kalender haneye/ bu yol kendini yenmişlerin yoludur/ çiğsen başka yere git eğlenmeye… Bugünüm de bu yazının da bu sohbetinde sonuna geldik. Birbirimizi sevelim, dinleyelim, birbirimizin fikirlerini beğenmesek bile saygı gösterelim, herkesi olduğu gibi kabul edelim, ana babalarımıza, yaşlı amcalara, kadınlara, özellikle hamile kadınlara saygı gösterelim. Onlara bindiğimiz taşıtlarda yer verelim. Her şeyin başı sevgidir bu insanlara sevgi gösterelim. Sevginin satın alamayacağı hiçbir şey yoktur. Beni birbirine benzemeyen bir çok kişiyi içinde taşıyan birine benzetebilirsiniz. Bana şimdi hayırlı yolculuklar deyin yeter.